Ya son olsaydı?
Ya bu akşam
yediğiniz yemek, babanızla yediğiniz son yemek olsaydı? Boş kalan bardağını
suyla doldurur muydunuz? Gözlerine bakar, onu dinleyip onunla konuşur muydunuz?
Onunla izlediğiniz
maçın beraber izlediğiniz son maç olduğunu bilseniz, onunla geç saate kadar
oturur muydunuz? Fikirlerini, yorumlarını dinler onunla birlikte sohbet eder
miydiniz? Veya yine, Twitter’ı onun fikirlerine tercih mi ederdiniz?
Size sevgi dolu
baka gözlerini, İnstagram’daki hangi fotoğraf’a tercih edersiniz? Yüzündeki
yorgun ama şefkat dolu ifade, kızdığında bile kıyamayıp kaşlarını çatmakla
yetinen, ağladığınızda dayanamayıp ağlayan parçanızı son kez göreceğinizi
bilseniz…
Ettiğiniz son kavga
olduğunu bilseniz, yine bağırır mıydınız? Arkanızı döner miydiniz? Tabii ki her
şeyi bir kenara bırakıp sarılırdınız. Onunla küs mü ayrılacaksınız sanki…
Babanızın sesini
hangi şarkıya değiştirirdiniz? Kulaklığınızı tıkayıp onun sesine daha ne kadar
sağır kalabilirdiniz?
Tabii eğer son
olduğunu bilseydiniz. Ama bilemezsiniz. Kimse bilemez. Hiç sonu olmayacakmış
gibi bütün her şeyin değerini kayebederiz. Sağır olur duyamaz, kör olur
göremeyiz. Kaybedince anlaşılır her şeyin önemi. Kaybettikten sonra, sosyal
ağların başında geçirdiğiniz onca boş vaktin değerini anlıyoruz. Kaybedince
annemize, babamıza duyduğumuz ihtiyacın, sevginin farkına varıyoruz.
Kaybetmeye ne gerek
var? Fazladan bir kere daha sarılamadık, sıcaklığını, sevgisini hissedemedik
diye yakınmak niye? Sarılın, konuşun, ilgi gösterin, ilgi görün. Sevin, sevginizi
gösterin.
Mevlana için ölüm,
Allaha kavuşma gecesidir. Ama kimse annesi, babası için böyle düşünmez.
Babanızı kaybetmenin yaşı olmaz. İstediğiniz yaşa gelin ama babanızı kaybetme
düşüncesi bile çocuk gibi ağlatır bazen sizi.
Babanıza sarıldığınızdaki
hissettiğiniz güven ve şefkat duygusunu size hiçbir akıllı telefon veremez.
Hümeyra AYDIN
10 - A
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder