HAYAT OYUNU
İnsan hayatı
hatalarla, acılarla, mutluluklarla doludur. Hatalarımız bize doğruyu öğretir. Acılarımız
büyütür bizi. Mutluluğumuz değerli kılar hayatımızı, yaşarız hayatı. Hüznüyle,
huzuruyla, yalnızlığıyla. Her şeyi ile her şeyimizi vererek yaşarız.
Hatalar, bazen
ufacıkken bile tüm hayatımızı etkileyecek boyuttadır. Biz en doğruyu hata
yaparak öğreniriz. Canımız acır hatalarda; ama insan, canını yakanı unutmaz. Hatalarımız,
acılarımız öğretir dünyayı tüm gerçeği ile. Bazense değer vermek bile hatadır
aslında. Bize acı veren insanlara hak etiklerinden çok daha fazla değer
veririz. Canımızı yakarlar, üzerler ama vazgeçemeyiz. Hep, bir gün verdiğimiz
değerin karşılığını bekleriz ama alamayız çoğu zaman. Her zaman yanında oluruz,
destek veririz ama tek bir hatamızda unutulur tüm iyiliklerimiz. Bizden geriye
yalnızca yaptığımız hata kalır. Canımız yansa da vazgeçmemek nasıl bir şey ki?
Acizlik değil midir bu? Sanki ona muhtaçmışsın gibi beklemek, vazgeçmemek.
İnsan işte içindeki kahrolası duygular yüzünden umursamamazlık yapamıyor,
geçemiyor üstünden.

Ayrılıklar, en acı
verenlerindendir hayatın. Ayrılmak o kadar zordur ki. Alışmışsın çünkü
varlığından destek almışsın, varlığını tutunmuşsun. Ama bir gün geliyor, zaman,
hayat ya da ölüm seni ondan ayırmak zorunda bırakıyor. Anneden ayrılmak kolay
mı? Saçının teline zarar gelse dünyayı yıkacağın insan, nefesiyle büyüdüğün
insan, sesine yüzüne açık olduğun kadın, yeri geldiğinde sadece onun için
yaşadığın annenden ayrılmak, yaşarken ölmek değilse nedir? Dostunu bırakmak
nedir peki? Hep yanında olduğunu, seni hiç bırakmayacağını bildiğin insandan
ayrılmak, ne zordur kim bilir. Âşık olduğundan ayrılmak, sevdiğinden,
hayatından, umudundan vazgeçmek değil midir? Bakışlarından güç aldığın,
bakışlarında kaybolduğun, kollarının arasından, en güvende olduğun yerden
çıkmak kolay mı? En sevmediğin insandan ayrılırken bile burulur içi insanın.
İşte bu yüzden ayrılık, en acımasızıdır
hayatın.
Bile bile ateşe
yürümek, işte hayattaki en büyük cesaret budur. Bile bile ateşe yürümek,
sonunda yanacağını bilsen de duramazsın. Çünkü bilirsin sonunda yansan da ateşe
çiçekli yoldan yürüyorsundur. Ateşe yürüdüğün yolda bulutların arasındasındır. Sonunda
yere çakılacağını biliyorsundur ama yine de durmadan, yürüyorsundur. Hatadır
bu. Ama en güzel hata zararın farkındasın, zararın neleri alıp götürdüğünün
farkındasın ve kaybetmek istemiyorsundur. Bu yüzden dolu dolu yaşıyorsundur ve
sonunda düşüyorsun uçurumdan huzurla.
Hayat acımasızdır. Seni
göklere çıkarır önce ve sonra en dibe çeker. Aslında bakarsan oynar seninle
hayat. Önce mutlu eder sonra üzer. Sonra tekrar mutlu eder ama biraz sonra yine
üzer. Sevmekte böyledir, acımasız. Doya doya seversin, utanmadan, çekinmeden.
Göklerdesindir hep, ayağın yere basmaz hiç. Ama sonra öyle bir şey olur ki en
dipte bulunsun kendini. Çok sevdin, kalbini verdin ve bitti.
Yalnızlıkta hayatın
bir diğer acımasız yönüdür. Yalnızlık çaresizliktir, umutsuzluktur. Yalnız
kaldığında her zaman daha güçsüzsündür, daha mutsuz. Yalnızlık o kadar zordur
ki, kendini dünyada yapayalnız hissetmek. Hissetmezsin, ne mutluluğu ne acıyı.
Kalbin üşür, donar beynin. Hiçbir şey gelmez elinden, toparlayamazsın. Ama
hayat güler sana bazen. Bitirir oyununu. Hayatına tek bir kişi gönderir. Ve sil
baştan başlarsın yaşamaya. Gelen senen umudundur. Çekip çıkarır seni o
boşluktan. Nefes aldığını hissedersin. Yaşamayı öğrenirsin, yaşadığını
hissetmeyi. Sonra umudunla beraber hayatına yine yeni birileri girer. Dolar
etrafın dostlarında ve sen o zaman yaşamaya başlarsın. Acıyla, tatlıyla.
Evet, hayat
acımasızdır. Zaman alır götürür her şeyi. Ama yine de yaşıyorsun. Acısını da,
tatlısını da yaşıyorsun hayatın, öğreniyorsun, mutlu oluyorsun, hissediyorsun.
İnandıkların yanlış çıkar bazen ama bir şekilde, doğruların götürür
yanlışlarını. O yüzden her ne kadar sorunumuz olsa da, güçsüzde olsak
yaşamalıyız. Bize bahşedilen bu hayatı her şeyiyle, sonuna kadar yaşamalıyız.
Vazgeçmek yok, kaçmak yok. Tüm zorlukları ile yaşamaya devam, yola devam…
Gamze Kayalık 9/B 103
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder