11 Temmuz 2015 Cumartesi




KAYA KURT DESTANI

    Serinkıyı diye bilinen bir yerde karşılıklı iki dağ vardı. Bu iki dağın arasından aradaki insanların içme suyunu karşılayan bir nehir akardı. Bu nehrin suyu sayesinde yemekler pişer, temizlikler yapılırdı. Bütün hayvanlar bu nehirde yıkanır, tüm çocuklar bu nehirde oynardı.
    Ne hikmetse su hiç azalmaz, kullanıldıkça artar, arttıkça daha da temizlenirdi. Her şey çok güzel gidiyor derken “bir kara gün ki” gelip çattı. Bir toz bulutu kapladı etrafı… Göz gözü görmez kimse kimseyi duymaz oldu.
    Derken bir ses duyuldu nehrin aradan… Öyle bir sesti ki bu havalanıp uçmayan kuş sağa sola kaçışmayan insan kalmadı. Toz bulutu dağılmaya başladı yavaş yavaş. Bir de baktılar nehrin tam ortasında kocaman bir kaya. O kadar büyük, o kadar ağırdı ki bin atlı getirsen ne kayayı kaldırır ne de yerinden oynatır…
    Üstelik nehrin suyu da akmaz oldu bu koca kaya yüzünden. Günler geçti, haftalar geçti. Bir gariplik vardı anlaşılamayan. Nehrin suyu azaldı da azaldı. Otuz dokuzuncu gün ise tamamen kurudu. Kırkıncı gece birden bir sessizlik kapladı her yanı. Şimşekler çakmaya başladı birbiri ardınca. Onca şimşeğe rağmen yağmıyordu bir türlü yağmur. Şimşeklerin hepsi tek bir noktaya o kocaman kayaya çaktı. Yine de bir şey olmadı kayaya. Derken kırkıncı şimşekte bir ışık indi kayanın tepesine ve tam o sırada sadece bir damla değdi kayanın tam ortasına. Tek bir damlaydı fakat bu damlanın sesini duymayan kalmamıştı.
    Bir anda karşılıklı iki dağdaki bütün kurtlar ulumaya, evlerdeki bütün bebekler ağlamaya başladı. Fakat hangisinin sesinin daha çok çıktığını anlayabilen olmadı. Bir de baktılar ki kaya yavaş yavaş ikiye ayrılmakta. Kaya ikiye ayrıldıkça, kurtlar uluyor, kurtlar uyudukça bebekler daha çok ağlıyordu. En sonunda kaya tamamen ikiye ayrıldı.
    Kayanın tam dibinde bir sepet vardı. Sepeti açanların bir süre dilleri lal oldu. Bir de baktılar ki sepetin içinde gövdesi insan kafası kurt bir bebek ağlıyor. Bu bebek hem kurt gibi uluyor hem de büyük insan gibi konuşuyor. Kimsenin aklı ermedi bu işe. Dediler ki “Ey gizemli mahluk nesin sen, in misin cin misin, hayır mısın şer misin?” Cevap alamadılar bir türlü. Her şeye cevap veriyor bu soruyu duyunca kurt gibi uluyordu. Uluması yetmiyormuş gibi dağlardaki bütün kuşları başına topluyordu.
    Baktılar böyle olmayacak bir daha bu konu hakkında hiç soru sormadılar. Dediler ki “Anlayamadık sen nesin, hayır mısın şer misin?” Bu garip kurt başlı yaratığın adını da “kaya-kurt” koydular.
    Kaya-kurt sadece et yiyor, içecek olarak da kımız içiyordu. Zaman geçti. Çok çabuk büyüdü. Yaşı dolmadan yürüdü. Beş senede genç oldu. On kişinin yapacağı işi tek başına yapar, koca bir fili sırtında taşırdı. Onu ilk gören korkardı en başında. Fakat anlardı ki zararı değil, yararı var.
    Ne zaman bir şeyler iyi gitse bir kötülük gelir derler. İşte yine her şey iyi giderken bir savaş çıktı köylüler arasında. Karşı tarafın köylüleri bütün köyü yağmaladılar durup dururken… Hiç acımadan onca insanı öldürdüler. Hiçbir şey yapamıyorlar ok ve yayları olmadığı için karşı koyamıyorlardı.
     Kaya-kurt’un da aklı ermedi bu işe. Atladı atına, nehrin oradaki dağlara doğru gitti dört nala… Onca yoldan sonra susamıştı hem kendisi hem de atı. Durdurdu atını su akan bir yerde kana kana su içti. Altın küpünü doldurdu suyla ve tekrar atladı atının sırtına… Geri dönmeli bir şeyler yapmalıydı.
    Tam o sırada ak sakallı nur yüzlü biri belirdi karşısında. Susadığını söyledi ihtiyar. Kaya-kurt çıkardı altın küpünü eliyle su içirdi ihtiyara… Başından geçenleri anlattı. İhtiyar dedi ki “Ey kurt yiğit, sen değil misin tek sesinle kurtları başına toplayan, tıpkı insanmış gibi onlarla da anlaşabilen ve konuşan. “Topla bütün kurtları, avla vahşi insanları” sakın ola atma bu küpteki suyu. İşini bitir yıka bu suyla yüzünü… İşte bunları söyledi ve bir anda kayboldu…

    Kaya-kurt hemen döndü köyüne ve ulumaya başladı tüm sesiyle. Ne kadar kurt varsa hepsi indi dağlardan yere, kaya-kurt aldı bütün kurtları yok etti tüm vahşi insanları…
    Kurtuluşa eren köylüleri aldı bir sevinç. El üstünde tuttular Kaya-kurt’u. İşte tam o sırada küp geldi Kaya-kurt’un aklına. Aldı ihtiyardan artan suyu. Yıkadı bir güzel yüzünü. Bir de baktılar ki Kaya-kurt’un kafası insana dönüşmüş. Görenlerin hayran kaldığı pürüzsüz bir surat oluşmuş.
    O zamandan sonra oradakiler Kaya-kurt’u kendilerine hükümdar seçtiler ve her sıkıntıda kendilerine yardıma gelen kurtlarla tüm ülkeleri fethettiler.


                                                        MERVE GÜL CEBECİ         10/D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder