KAYA KURT DESTANI
Serinkıyı diye bilinen bir yerde
karşılıklı iki dağ vardı. Bu iki dağın arasından aradaki insanların içme suyunu
karşılayan bir nehir akardı. Bu nehrin suyu sayesinde yemekler pişer,
temizlikler yapılırdı. Bütün hayvanlar bu nehirde yıkanır, tüm çocuklar bu
nehirde oynardı.
Ne hikmetse su hiç azalmaz,
kullanıldıkça artar, arttıkça daha da temizlenirdi. Her şey çok güzel gidiyor
derken “bir kara gün ki” gelip çattı. Bir toz bulutu kapladı etrafı… Göz gözü
görmez kimse kimseyi duymaz oldu.
Derken bir ses duyuldu nehrin
aradan… Öyle bir sesti ki bu havalanıp uçmayan kuş sağa sola kaçışmayan insan
kalmadı. Toz bulutu dağılmaya başladı yavaş yavaş. Bir de baktılar nehrin tam
ortasında kocaman bir kaya. O kadar büyük, o kadar ağırdı ki bin atlı getirsen
ne kayayı kaldırır ne de yerinden oynatır…
Üstelik nehrin suyu da akmaz oldu
bu koca kaya yüzünden. Günler geçti, haftalar geçti. Bir gariplik vardı
anlaşılamayan. Nehrin suyu azaldı da azaldı. Otuz dokuzuncu gün ise tamamen
kurudu. Kırkıncı gece birden bir sessizlik kapladı her yanı. Şimşekler çakmaya
başladı birbiri ardınca. Onca şimşeğe rağmen yağmıyordu bir türlü yağmur.
Şimşeklerin hepsi tek bir noktaya o kocaman kayaya çaktı. Yine de bir şey
olmadı kayaya. Derken kırkıncı şimşekte bir ışık indi kayanın tepesine ve tam o
sırada sadece bir damla değdi kayanın tam ortasına. Tek bir damlaydı fakat bu
damlanın sesini duymayan kalmamıştı.
Bir anda karşılıklı iki dağdaki
bütün kurtlar ulumaya, evlerdeki bütün bebekler ağlamaya başladı. Fakat
hangisinin sesinin daha çok çıktığını anlayabilen olmadı. Bir de baktılar ki
kaya yavaş yavaş ikiye ayrılmakta. Kaya ikiye ayrıldıkça, kurtlar uluyor,
kurtlar uyudukça bebekler daha çok ağlıyordu. En sonunda kaya tamamen ikiye
ayrıldı.
Kayanın tam dibinde bir sepet
vardı. Sepeti açanların bir süre dilleri lal oldu. Bir de baktılar ki sepetin
içinde gövdesi insan kafası kurt bir bebek ağlıyor. Bu bebek hem kurt gibi
uluyor hem de büyük insan gibi konuşuyor. Kimsenin aklı ermedi bu işe. Dediler
ki “Ey gizemli mahluk nesin sen, in misin cin misin, hayır mısın şer misin?”
Cevap alamadılar bir türlü. Her şeye cevap veriyor bu soruyu duyunca kurt gibi
uluyordu. Uluması yetmiyormuş gibi dağlardaki bütün kuşları başına topluyordu.
Baktılar böyle olmayacak bir daha
bu konu hakkında hiç soru sormadılar. Dediler ki “Anlayamadık sen nesin, hayır
mısın şer misin?” Bu garip kurt başlı yaratığın adını da “kaya-kurt” koydular.
Kaya-kurt sadece et yiyor, içecek
olarak da kımız içiyordu. Zaman geçti. Çok çabuk büyüdü. Yaşı dolmadan yürüdü.
Beş senede genç oldu. On kişinin yapacağı işi tek başına yapar, koca bir fili
sırtında taşırdı. Onu ilk gören korkardı en başında. Fakat anlardı ki zararı
değil, yararı var.
Ne zaman bir şeyler iyi gitse bir
kötülük gelir derler. İşte yine her şey iyi giderken bir savaş çıktı köylüler
arasında. Karşı tarafın köylüleri bütün köyü yağmaladılar durup dururken… Hiç
acımadan onca insanı öldürdüler. Hiçbir şey yapamıyorlar ok ve yayları olmadığı
için karşı koyamıyorlardı.
Kaya-kurt’un da aklı ermedi bu
işe. Atladı atına, nehrin oradaki dağlara doğru gitti dört nala… Onca yoldan
sonra susamıştı hem kendisi hem de atı. Durdurdu atını su akan bir yerde kana
kana su içti. Altın küpünü doldurdu suyla ve tekrar atladı atının sırtına… Geri
dönmeli bir şeyler yapmalıydı.
Tam o sırada ak sakallı nur yüzlü
biri belirdi karşısında. Susadığını söyledi ihtiyar. Kaya-kurt çıkardı altın
küpünü eliyle su içirdi ihtiyara… Başından geçenleri anlattı. İhtiyar dedi ki
“Ey kurt yiğit, sen değil misin tek sesinle kurtları başına toplayan, tıpkı
insanmış gibi onlarla da anlaşabilen ve konuşan. “Topla bütün kurtları, avla
vahşi insanları” sakın ola atma bu küpteki suyu. İşini bitir yıka bu suyla
yüzünü… İşte bunları söyledi ve bir anda kayboldu…
Kaya-kurt hemen döndü köyüne ve
ulumaya başladı tüm sesiyle. Ne kadar kurt varsa hepsi indi dağlardan yere,
kaya-kurt aldı bütün kurtları yok etti tüm vahşi insanları…
Kurtuluşa eren köylüleri aldı bir
sevinç. El üstünde tuttular Kaya-kurt’u. İşte tam o sırada küp geldi
Kaya-kurt’un aklına. Aldı ihtiyardan artan suyu. Yıkadı bir güzel yüzünü. Bir
de baktılar ki Kaya-kurt’un kafası insana dönüşmüş. Görenlerin hayran kaldığı
pürüzsüz bir surat oluşmuş.
O zamandan sonra oradakiler
Kaya-kurt’u kendilerine hükümdar seçtiler ve her sıkıntıda kendilerine yardıma
gelen kurtlarla tüm ülkeleri fethettiler.
MERVE GÜL CEBECİ 10/D
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder