BİZİM NEFESİMİZ
Bu olay üç dört yıl önce yaşanmış hüzünlü bir
olaydır. Bu hikaye, her hatırlayışımızda içimizin sızladığı buruk bir hikâyedir.
Bizler çocuk yaştaydık. Babam aşırı
derecede hayvan sevgisi olan bir kişidir. Özellikle köpeklere olan düşkünlüğünü
bilmeyen yoktur. Kurt köpeklerine karşı ayrı bir hayranlığı vardı o zamanlar. Hala
bu hayranlık devam etmektedir.
Yıllar önce Nefes adında bir kurt
köpeğine sahiptik. Çok sevimli bir dişi kurt köpeğiydi idi Nefes. Babam onu
çiftleştirip yavruları olsun biz büyütelim derdindeydi. Bir süre sonra Nefes
gebe kaldı ve bundan bir süre sonra doğum gerçekleşti. Babamın iş yerinde
yaşıyordu Nefes. Bir sabah iş yerinin cızırdayan eski kapısını açtığımızda bir
sürü yavru kurtçukla karşılaştık. Hepsi birbirinden güzel sevimli kurtçuklar olmuştu.
Eski, soğuk, karanlık odaya renk katmışlardı adeta; bu oda birden gözüme
rengarenk gözükmüştü. Çok mutlu olmuştum. Fakat anne huysuz ve hırçındı. Bu
huysuzluğun sebebi akşamları kapalı alanda kaldığı içindi. Bu yüzen öfkeleniyor,
yavrularına bakmıyordu. Ben Nefes'e çok bağlı olduğum için hemen gözüme
kestirdiğim yavrulardan birini elime alıp adının Nefes olmasını ve kendim bakmak,
büyütmek istediğimi söyledim. Çünkü anne Nefes yaşlanmıştı artık ve yavrulardan
biri artık benim yeni Nefes’im olmuştu. O sıralar anne Nefes yavrularını
emzirmiyordu, çok huysuzdu. Babam gündüzleri başında durup yavruların emmesini
sağlıyordu. Fakat yavru Nefes en cılız en hassasıydı. Annesini emdikçe hasta
olmuş, herkesin yaşamaz dediği bir yavruydu. Bu durumu fark eden annem ve babam
hazır mama alıp onu besliyor, gece kontrole gidip hem ısınmasını sağlıyor hem
de karnını doyuruyorlardı.
O kapkara cılız yavru yavaş yavaş kendini
toparlamaya başlamıştı. Simsiyah tüyleri sararmaya kulakları dikilmeye
başlamıştı. Diğer yavrular annelerinin hırçınlığı yüzünden ezilerek ölmüştü.
Elimizde bir yavru Nefes kalmıştı. Zaman geçtikçe göz bebeğimiz oldu. Siyah kahverengi
gözlerine baktıkça içimiz ısınıyordu. Artık ailemizin bir bireyi gibi olmuştu.
Babam onu da eve getirdi. Annem onu yıkar benim tişörtlerimi giydirirdi. Gel
zaman git zaman yavru Nefes kocaman olmuştu. Sütlü kahve olan tüyleri kocaman
bal rengi gözleri ortaya çıkmıştı. Babam onu özel olarak eğitiyordu. Kalk, yat,
atla gibi birçok kelimeyi anlıyor; kendini sevdirmek için türlü türlü oyunlar
yapıyordu. Bu arada da bizi aşırı sahiplenip, koruma içgüdüsü harekete
geçmişti. Kimse bize yüksek sesle konuşamaz, elini hafiften bile kaldıramazdı.
Yiyecekleri evde özenle pişirilir asla çiğ et verilmezdi. Biz neredeysek
Nefes'imiz de oradaydı. Denizde yüzmekten çok hoşlanırdı. O kadar akıllıydı ki,
biz denize girer girmez suya atlar, yanımıza kadar yüzer, bileğimizi ağzına geçirir,
bizi kıyıya kadar sürüklemek isterdi. Boğulduğumuzu sanıp. Efes’le beraber
denize girmek pek kolay olmuyordu yani. Babama karşı ayrı bir hayranlığı vardı.
Nereye giderse gitsin peşinden ayrılmaz saatlerce işi bitinceye kadar kapı
aralarında beklerdi. Hele hiç unutmadığımız bir anımız var ki hala hatırladıkça
kahkahalara boğuluruz.
Yolda dershaneye doğru yürüyordum. Bir
baktım ki Nefes... Kafama kapüşonumu geçirip hızlı adımlarla yürümeye başladım.
Ama ben kimi kandırıyorum ki? Kolumdan beni tanıyıp hemen peşime düşmüştü bile.
Benim haberim yoktu tabi beni fark edip peşime düştüğünden. Bir süre sonra dershanede
çığlıklar kopmaya başlamıştı, bir koşuşturma vardı. Öğretmenler, müdürler,
öğrenciler, herkes paniklemişti. Ben ne olduğunu anlamak için sınıftan dışarı
çıktığımda karşımda Nefes'imi gördüm, koşarak yanıma geldi, kucağıma
atlayacaktı, sinirli bakışlarımla onu korkutmayı başarmıştım. O an sevinsem mi
üzülsem mi bilemedim. Hemen onu dershaneden çıkardım. Tabi dershane müdüründen
de azarı işitmiştim. Kocaman bir kurt köpeği; müdüre de hak vermiştim
aslında... Çok bağlıydık birbirimize, çok korumacı, candan, kimseye zararı
olmayan bir köpekti. İnsanları korkutan sadece dış görünüşüydü. Babamın iş
yerine bir polis arkadaşı gitmişti, oturup sohbet ediyorlardı. Çay falan derken
muhabbet koyu olmuştu. Polis amca silahını çıkarıp masanın üzerine koymuştu
rahat edebilmek için. Bunu fark eden Nefes polisin üzerine öyle bir atlamıştı
ki babam zor ayırmıştı Nefes'i polis amcadan. Koruma içgüdüsü silahın tehlike
olduğu alarmını vermiş olacak ki o zamana kadar hiç silah görmeyen Nefes, bunu
nasıl algıladı, hala anlamış değiliz. Daha neler neleer... Babam iş icabı
ölçüye falan giderken Nefes, sen gelmiyorsun burada dükkânın başında
bekliyorsun der ve giderdi. O dükkâna Allah’ın bir kulu giremezdi. Nefes bir
kişiyi dahi yaklaştırmazdı. Uzun yıllar bizimle birlikte yaşadı. Öyle zaman
geldi ki, bize olan aşırı düşkünlüğünü, yemek seçiciliğini karşılayamaz hale geldik.
Sürekli yanımızda olmak istiyordu.
Geceleri kapıya vuruyordu beni de içeri alın dercesine. O kadar bağlanmıştık ki
birbirimize ama bu pek de kolay olmuyordu. Ailecek çok acı da olsa bir karar aldık.
Akçay’da onu isteyen bir restoran sahibi vardı. Kıyamıyorduk vermeye. Ama özgür
olsun; deniz kenarında doğayla iç içe olsun, bol bol et yesin diye verdik...
Nefes’i oradakiler de çok seviyor ,çok iyi bakıyorlardı ama o bizi istiyordu, özlüyordu.
Sürekli kaçıp oralardan bizim evin kapısına kadar geliyor ben geldim der gibi havlıyordu.
Yaklaşık iki üç ay bu böyle devam etti. Sonunda o da alışmıştı yeni evine, tabi
her hafta sonu yanına gidiyorduk, ona varlığımızı hissettiriyorduk.
Bir gün onun ölüm haberini almıştık.
Belediyenin koyduğu zehri yiyip ölmüştü Nefes... Bizim için çok üzücü günlerdi.
Hep keşkeklerimiz oldu, neden verdik diye kendimizi suçladık. Bazıları biz
üzüldükçe gülüyordu. Hayvan sevgisini bilmedikleri için saçma geliyordu bizim
bu kadar üzülmemiz. Kendilerine göre haklıydılar. Bizim tek tesellimiz ise restoran
sahibi daha önceden fotoğrafını çekmiş; Nefes ölünce de büyütüp o fotoğrafı restoranda
asmıştı. Yıllarca o fotoğraf orada kaldı. Şu sıralar babam yine kurt köpeği alacağım
diye söyleniyor. Fakat biz kardeşler olarak aynı şeyleri yaşamaktan
korkuyoruz...
ŞUURA YILMAZ
10/B 228
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder