10 Temmuz 2015 Cuma

HİKAYE BUNALIM

            



Zaman bir türlü geçmek bilmiyordu. Saatin tik taklarını artık kafasının içinde duyuyordu. Yanındaki mavi tişörtlü, ince, sivri çeneli, dik saçlı genci fark ettiğinde düşüncesi birden dağıldı. Cep telefonuyla oynayan bu delikanlıyla tam dönmeden sohbet etmek istedi. Ona merhaba bile demeden nereli olduğunu, niçin buraya geldiğini, ne kadar daha geleceğini, askere gidip gitmediğini, ailesinin nerde olduğunu ve bunun gibi bir takım soruları peş peşe sordu. Genç bu sorulara cevap vermek istemeyen bir yüzle kaşlarını hafif yukarı kaldırarak, yarım ağızla konuşuyor, onun yüzüne dahi bakmadan arada durarak telefonuyla oynamaya devam ediyordu. Sustu içinden gence küfretti. Saygısız diye mırıldandı. Başını öne eğdi. Boyasız ayakkabılarına boş gözlerle baktı.
            Saatini koluna takmamıştı, takamazdı; çünkü saatinin bu kola yakışmadığını düşünüyordu. Ceketinin sol cebinden tam çıkarmadan göz ucuyla şöyle bir baktı ona. Ceketinin içinde bir müddet avucunda sıkarak tuttu. Yine aynı şeyleri düşündü. Saatin tik takları o kadar yavaş ve ağırdı ki her biri kafasına iniyordu. Onu o duvardan almak yere çalmak üstünde tepinmek istedi. Hâlbuki onun saatinin saniyesi hiç ses çıkarmıyor, onu sukuta çağırıyordu. Bu duvar saati ona geçmeyen yıllar gibiydi.


            Yerinden kalkıp üzerinde üç tane s harfi motifi olan sandalyeye geçmek istedi.Bu duvar saati onu deli ediyordu.Ansızın kalktı çıkış kapısına yöneldi.Kapı sıkışmıştı veya kilitlenmişti.Kolu çevirip kendine çekiyor ama bir türlü açamıyordu.Çok bunaldı.Herkes ona bakıyor olmalıydı.Bir kapıyı bile açamayan adam demişlerdir, herhalde diye düşündü.Sivri çeneli, mavi tişörtlü, dik saçlı, zayıf genç yerinden kalktı, kapıyı karşı yöne doğru itti.Oysaki o kendine doğru çekip durmuş, bir türlü bunu akıl edememişti.Dışarı çıktığında koridordaki tablolara anlamsız anlamsız bakıp durdu.Tekrar içeri girip sırasının gelmesini beklemeliydi ama yapmadı.Yapamadı denilmesinden nefret ederdi .Bu onun tercihiydi.Merdivenlerden inerken yeniden aynı şeyleri düşündü.Saatini sol cebinden tam çıkartmadan ona baktı, avucunda bir müddet sıktı.İki kat inmişti. Son katı inmedi, koridora yöneldi .Koridorun sonunda Terzi İsmail yazısın gördü.İçeri girdi,selam verdi.Kısa boylu, gömlekli, post bıyıklı, gözlüklü, orta yaşlı, kel bir adam selamını aldı.Hemen adamın karşısındaki sandalyeye oturdu:”Nasılsın?” dedi.Adamın elinde ceket vardı,parmağındaki terzi yüzüğü onu dikiyordu, durdu:”İyiyim,buyurun.”dedi.”Kaça?”dedi.Terzi ne diye cevap verdi.Sohbet olsun istiyor ama olmuyordu.Bir takım elbiseyi kaça dikiyorsunuz? diye sorusunu uzattı.Terzi:”Kumaş bizden mi sizden mi? “dedi.Bu muhabbeti sevmedi.”Sizden.”dedi.”Hangi kumaş?”dedi.Kumaş toplarını gösterdi.İyice sıkıldı,”Sonra bakarım.”dedi,kapıya yöneldi.Çıkarken adamın kolundaki saatine baktı, hızlı adımlarla buradan çıkmak istedi.Dış kapıdan çıktığında şiddetli bir yağmur onu bekliyordu.Dolmuşa kadar yürüdü, kuru bir yeri kalmamıştı.Dolmuştan indi doğruca evine gitti.Eline geçirdiği bir kağıda ıslak elbiselerini  değiştirmeden yazmaya başladı.Ne zaman ruhunda bir sıkıntı hissetse, içindeki tüm kapıların kilitlendiğini düşünse hep aynı arayışla aynı şeyi yazardı.Kağıdın sağ köşesinden başladı yazmaya Arap alfabesiyle “Ya Hafız”. Kağıdın sol alt köşesini doldurduğunda kilitlerin açıldığını sıkıntısının azaldığını hissediyordu.Hiçbir eşya koymadığı odasında diğer kağıdın yanına bu kağıdı da yapıştırdı.Üç duvar baştan başa ”Ya Hafız”yazılarıyla doluydu.
            Balkona çıktı, karşıdan gelen kadını ablasına benzetti.İçini yeniden bir sıkıntı kapladı.Islak ceketindeki ıslanmış saati çıkardı,yeniden göz ucuyla baktı ona. Saat11:12’yi gösteriyordu. Her şeyi kaybettiği, herkesi yitirdiği andı.
            Aile apartmanlarının yerle bir olduğu o gün enkazdan çıkan bu saat, babasının saatiydi. On sekiz sene geçmiş;ama hala o günü unutamıyordu.Kardeşini,ablasını, annesini, babasını, amcalarını herkesi kaybetmişti.
            O gün o hariç tüm aile onlardaydı. Kardeşinin nişanına o hariç herkes gelmişti. Dedeleri, anneannesi, kuzenleri, dostları ve arkadaşları o gün her şeyini yitirmişti.
            Onlara kavuşma isteği dayanılmaz bir hal aldığında O’na sığınıyordu.  Artık terapilerde işe yaramıyor o beklemeler bile onu bunaltıyordu. Aldığı ilaçların dozu artsa da beyhudeydi. Ona göre sadece onu “Hafız” olan koruyordu.
            Kağıdı aldı sağ üst köşeden “Ya Hafız” yazmaya devam etti.
 
                                                                                                          Hasan Fahri DURAL
                                                                                          Ünye MRG Fen Lisesi Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeni

                                                                                                                   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder