10 Temmuz 2015 Cuma

HİKAYE SONU YOK




SONU YOK

       Aslında herkesin hikayesi aynı başlar, aynı biter. Sadece başladıktan sonra bitene kadar olan süreç farklıdır ve bitiş şekilleri. Tıpkı renklerin tonları gibi farklılık gösterir hayatlar. Her yok olan hayatla birlikte bir hikaye sona ererken, her dakika da yeni hayatlar, yeni hikayeler başlar. Benim hikayemse 19 Şubat 1999, Cuma günü akşam 5.30’da başlamış. Her yer beyaz bir örtüyle kaplanmışken, dışarıda kar tanecikleri yere dans ederek düşerken…
       İlk kelimemi söylediğimde, ilk adımımı attığımda kim bilir ne çok sevindi ailem. Yıllar geçtikçe, ben büyüdükçe daha çok sevindiler. Büyüyünce her şey kolay olur sandılar fakat hiç de öyle olmadı. Ben büyüdükçe sorunlarım da büyüdü. Daha 2 yaşımdayken sara nöbetleri geçirdim. Bir süre ilaç tedavisi aldıktan sonra normal hayatıma devam ettim. Tam her şey yolunda derken 5 yaşımda trafik kazası geçirdim. Aylarca bacağım alçıda kaldı. Bunu da atlattım. Yıllar geçti artık 7 yaşıma gelmiştim, okula başlayacaktım. Çok heyecanlanmıştım, yeni arkadaşlarım olacaktı. Okulun ilk günüydü. Sınıflarımıza girmiştik. Herkes aileleriyle birlikteydi ve sıralara oturuyorduk. Benim yanımda annem ve ablam vardı. Beni en ön sıraya otutturmuşlardı. Benim yanıma ise ileride en yakın arkadaşım olacak kişiyi otutturmuştu annem. Sanki annem bunu daha önceden anlamıştı. Bizi okula alıştırmak için ailelerimizin bir süre daha yanımızda kalmasına izin verilmişti. Etrafımdaki herkes ağlıyordu ve bunu çok garipsemiştim çünkü ben mutluydum.
       Okula da başladıktan sonra yıllar çok çabuk geçti. İkinci ya da üçüncü sınıfın yazında da bir bisiklet kazası geçirmiştim. Yara izi hala sol ayak bileğimde duruyor. İşte o son kazamdı. Ondan sonra uslu bir çocuk olmaya başladım. Çocukluğumuysa tam olarak yaşadım, çok hareketli bir çocukluktu. Bundan sonraki hayatım yedinci sınıfın ikinci dönemine kadar gayet normaldi. Yani bir gün okulda tekrar sara nöbeti geçirene kadar… O gün hemen hastaneye gittik ve epilepsi hastası olduğumun teşhisi kondu. Epilepsi beyinle ilgili bir hastalıktır. Beyniniz gelişimini sürdürdüğü sürece sizinle birlikte olan bir hastalıktır. Tıptaki tanımı ise beyin içinde bulunan sinir hücrelerinin olağan dışı bir elektro-kimyasal boşalma yapması sonucu ortaya çıkan nörolojik bozukluktur. Epilepsi hastalığının birçok çeşidi de var aynı zamanda. Bir kısmının tedavisi yapılamıyor fakat ben şanslı olan kısımdayım. Ben ilaç tedavisine yedinci sınıfın ikinci döneminde başladım, şu an onuncu sınıftayım ve hala devam ediyorum. Hayatımı olumsuz yönde etkiliyor fakat olumlu yönde de etkiliyor. Epilepsi hastasıysanız eğer uyku düzeninize, yediklerinize hatta hareketlerinize bile dikkat etmeniz gerekiyor. Aynı zamanda bu hastalık sizin sezgilerinizi güçlendiriyor ve duygusallaştırıyor da.
       Küçükken hep büyümek, büyüdüğünde de hep küçüklüğüne dönmek ister insan. Kimse halinden memnun olmaz, herkes sürekli bir şeylerden yakınır. Bu yüzden etrafınızda hep asık suratlı, mutsuz insanlar olur. Benim çevremdekiler hep çok güldüğümü söylerler. Dışarıdan baktıklarında sıkıntı çekmeyen, hep mutlu birini görürler bende. Bense sadece mutlu olmanın değerini biliyorum çünkü çok üzüldüm, çok incindim. Hayatın boş taraflarını değil de dolu taraflarını görmeye çalıştım her zaman. Mutsuz olmak için hiçbir sebebim yoktu ki. Beni sevenler, sevdiklerim, değer verdiklerim, ailem her zaman yanımdaydı daha ne isteyebilirdim ki. Bunları öğrenmek kolay olmadı tabi. Şimdiye kadar yaşadığım her şey bana bir şeyler kattı. Kalbimde öyle derin öyle derin yaralar oluştu, öyle çok kırıldım ki tamiri olamazdı bunların fakat hayat benim hayatımdı ve beni kimse yıldıramazdı. Kırıldıkça hayata daha çok tutundum çünkü ben yaşamayı, eğlenmeyi seviyorum.

       Hep gelecek kaygısı vardı üzerimde. Gelecek… Halbuki yarın ne olacağını hiçbirimiz bilemiyoruz ama ölmeyecekmişiz gibi hayaller kurup, planlar yapıyoruz. Çoğunlukla da keşkeler yer ediniyor hayatımızda. Keşkelerle, olsaydılarla hayat geçmez ki. Ne geçmişe geri dönebilirsin ne de geleceğe gidebilirsin. Bizim için sadece şu an var. Ne bir saniye öncesi ne bir saniye sonrası, sadece şu an.
Bunu anladığımda mutlu olmak da kolaylaştı benim için. Bazen üzüldüm, bazen sinirlendim, bazen kırıldım, bazen kırdım, bazen üzdüm fakat keşke diyeceğim hiçbir şey yapmadım. Önce uzun uzun düşündüm ve keşke kullanmadım ben hiç cümlelerimde ta ki hikayeme yeni bir kahraman girene kadar. Nereden tanımıştım seni? Bu benim hikayemdi, sen de nereden çıkmıştın şimdi? Bir anda girdin hayatıma ve yerle bir ettin beni. Yeni duygular öğrettin bana. Sen hiç tanımamıştın beni, ben de seni… Sadece hareketlerinle etkilemiştin beni. Hiç aklımda yokken kalbimde yer edinmiştin birden. İlk defa oluyordu bu bana. Can yakıcıydı fakat dünyadaki en muhteşem histi belki de. Seni gördüğümde kalp atışlarım hızlanırdı, seni düşünmem bile kalp atışlarımın hızlanmasına neden olurdu. Gözlerimi kapadığımda sen belirirdin gözlerimin önünde. Tuhaf, çok güzel fakat acı verici bir duyguydu. Herkesin hayatında olduğu gibi ben de aşık olmuştum. Ben sana, sen ise bir başkasına… Seni tanımayan birine aşık olmak çok değişik bir hismiş. Keşkeli çok cümle kurabilirdim seninle ilgili ama sen bana çok şey öğretmiştin. İyi ki sevmiştim seni. Her acıya, her ağrıya katlanabiliyormuş insan. Bunu anlamama yardımcı oldun sen. Sevmek, aşık olmak güzel duygu, insanın kendini ölçmesini sağlayan bir şey. Duyguları olmadan bir insan asla yaşayamazmış meğer. Birçok şey öğrendim sayende. Böylece sen de hikayemdeki yerini almış oldun. Ne kadar vazgeçmeye çalışsam da senden, kalbimde yer edindin bir kere. Yokmuşsun gibi davranamam fakat buna alışabilirim.
       Hayatıma bir sürü kişi girdi, çıktı. Birçok dostluklar edindim. Kimisi kalıcı, kimisiyse geçici… Herkesten bir şeyler öğrendim. Her duyguyu yaşadım ve sonunda anladım ki bu benim hayatım, kararlar benim kararlarım, hikaye benim hikayem.
       Benim hikayem başlangıcı belli olan fakat karar verene kadar sonu olmayan bir hikaye. Şimdi ne mi yapıyorum? Sadece şu anın keyfini çıkarıyorum. Pencerenin önünde durmuş hiçbir şey düşünmeden, hiçbir şey için kaygılanmadan kar taneciklerinin ahenkle dans ederek yeri bir yorgan misali örtmesini izliyorum. Huzurluyum. Neden mi? Çünkü ben kendi hikayemi kendim yazıyorum.

                                                                                           Hatice  ARSLAN    -    10/A   -   584

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder