ÜSKÜDAR’DA BİR MENDİL
Yıl 1920. Osmanlı’nın son zamanları..
Ben ise Banu Hanım. Saraydan gelme Mehmet Paşa’nın biricik, tek kızı.
Anlamışsınızdır ki ; özene bezene, nazlı ve bir o kadar da görgülü büyütüldüm.
Validem Aybige Hanım beni zamanın en iyi hocalarından ilim dersleri aldırmış,
ud ve keman çalmayı öğretmişti.
Dillere destan, konuşulacak bir güzelliğim olmasa da terbiyem ve ahlakımla konuşulurdum. Gelinlik çağa geldiğim zaman bir çok isteyenim olmuştu fakat hepsini reddediyordum. Beybabam Mehmet Paşa’ya bir o kadar da minnettarım ki bana seçme şansını bahşetmişti. Gönlümün ısındığı kişiyle izdivacımı gerçekleştirecekti.
Zevki sefa içinde geçer iken günler babam yaşlanıyordu ve dolayısıyla hastalığıyla ilgili kötü hadiseler vuku buluyordu. Aile doktorumuz Nedim Bey sabah akşam bizdeydi ve Darülfünun’u yeni bitirmiş oğlu Yavuz ile beraber..
Yavuz Bey, yirmili yaşlarında kumral ve baktıkça içinizi eritebilecek bal rengi gözlere sahip bir delikanlıydı. Ne gariptir ki bilinmez Yavuz Bey’i gördükçe elim ayağım birbirine dolanıyor, gözlerimin önü kararıyordu. Bu yüzden babamın bir an önce şifa bulmasını ve doktor Nedim Bey ve oğlu Yavuz’un konağımızdan gitmelerini diliyordum.
Dillere destan, konuşulacak bir güzelliğim olmasa da terbiyem ve ahlakımla konuşulurdum. Gelinlik çağa geldiğim zaman bir çok isteyenim olmuştu fakat hepsini reddediyordum. Beybabam Mehmet Paşa’ya bir o kadar da minnettarım ki bana seçme şansını bahşetmişti. Gönlümün ısındığı kişiyle izdivacımı gerçekleştirecekti.
Zevki sefa içinde geçer iken günler babam yaşlanıyordu ve dolayısıyla hastalığıyla ilgili kötü hadiseler vuku buluyordu. Aile doktorumuz Nedim Bey sabah akşam bizdeydi ve Darülfünun’u yeni bitirmiş oğlu Yavuz ile beraber..
Yavuz Bey, yirmili yaşlarında kumral ve baktıkça içinizi eritebilecek bal rengi gözlere sahip bir delikanlıydı. Ne gariptir ki bilinmez Yavuz Bey’i gördükçe elim ayağım birbirine dolanıyor, gözlerimin önü kararıyordu. Bu yüzden babamın bir an önce şifa bulmasını ve doktor Nedim Bey ve oğlu Yavuz’un konağımızdan gitmelerini diliyordum.
Bir gün ılık bir güz akşamında dadım
Safiye ile bahçemizde oturuyorduk. Beybabamın durumun hala aynıydı lakin
validem gün geçtikçe üzüntüden daha da zayıflıyordu. Hala daha doktor Nedim ve
oğlu Yavuz Beyefendiler bizde kalıyorlardılar. O akşam da dadıcığım ise
yorgunluktan erkenden yatmıştı. Ben hala bahçede oturuyordum, konakta ise bir
sessizlik hakimdi. Üşüdüğümü hissediyordum fakat aldırış etmiyordum. Omzumda
bir el hissettiğimde yerimden sıçradım. Gelen kişi Yavuz Bey’di. Yavuz Bey:
‘Sizi de mi uyku tutmadı Banu?’ diye sorduğunda kalk atışlarımın sesini duymazdan
gelerek ‘Evet’ dedim. Yavuz Bey gülümseyerek geldi ve tam karşıma oturdu. Bal
rengi gözlerini benim kahverengi gözlerime dikti ve benim için o anda
gökyüzündeki tüm yıldızlar kaymaya başlamıştı. Ben ise anın sarhoşluğunu
dizginleyerek ani bir hareketle kalktım ve ‘Vakit geç olmuştur, ben yatayım.
Allah rahatlık versin!’ dedim ve aceleyle oradan uzaklaştım.
Ertesi sabah hep beraber kahvaltıdaydık
ve benim Fransızca dersine gitmem gerekiyordu. Beybabamın yanına uğradım ve
‘Babacığım Kahya Efendi’ye söyledim ancak sizin ilaçlarınızı almaya İznik
tarafına geçeceklermiş. Bu yüzden tek başıma gidiyorum, merak buyurmayın.’
dedim. Babam ise, ‘öyle şey olmaz güzel kızım. Yavuz Bey sana dersine kadar
eşlik etsin kendisi de benim için gerekli olan tıbbi malzemeleri almaya
muayenehanesine gidecekti zaten, itiraz istemiyorum.’ Dedi.
Kalbim bu teklife karşı bağdan boşalırcasına evet diye bağırırken, aklım hayır da olan kararlılığını sürdürüyordu. İstemeyerek de olsa peki diyerek aşağı indim. Aşağı indiğimde ise Yavuz Bey tüm ihtişamıyla karşımda bekliyordu. Çabucak çarşafıma sarınıp gidebiliriz dedim. Dışarı çıktığımızda hava soğuktu ve hızlıca ilerliyorduk. Yavuz Bey bir anda ; ‘Neden hala evlenmediniz Banu?’ diye sordu. Bu soru karşısında afalladıktan sonra cevabım kesindi. ‘Gönlümün ısındığı biri çıkmadı hala karşıma. Ya siz?’ dedim. Yavuz Bey, ’Ben de aynı dertten muzdaribim.’ Dedi. Bu cevap karşısında yanaklarımın kızardığını hissederken ders alacağım yerin önüne gelmiştik. ‘Teşekkür ederim Yavuz Bey size hayırlı günler!’ dedikten sonra peşimden geldi ve ‘Acaba dersten erken çıkma ihtimaliniz var mı? Sizinle Üsküdar’da dolaşmak isterim.’ Dedi. Ben de ‘Pek münasip olmaz fakat gelebilirim’ dedim. Verdiğim cevaba karşı aklım pişman olarak yukarı çıkarken, kalbim bir an önce dersin bitmesini istiyordu.
Dersten erken çıkıp aşağı indiğimde Yavuz Bey karşımdaydı. ‘Çok mu beklettim sizi?’ diye sorduğumda ‘Bekleyeceğim kişi siz olduğunuz sürece asırlarca bekleyebilirim.’ Cevabını verdi ve Üsküdar sokaklarında yürümeye başladık. Yol kenarında işleme mendil satan yaşlı bir kadın vardı ve oraya doğru ilerledim. Çarşafıma uygun gül kurusu renk ipek bir mendili satın alacaktım ki Yavuz Bey benden evvel davrandı ve ‘Bu da benden güzel yüzünüze bir hatıra olsun.’ Dedi. Biraz daha yürümeye devam ederken yanımızda genç bir bayan yaklaştı. ‘Aaa Yavuz Bey siz buralardamıydınız? Ne zamandır uğramaz oldunuz, gözlerim yollarda kaldı.’ Dedi ve o an başımdan aşağı kaynar sular dökülmeye başladı. Yavuz Bey ne cevap versin beklersiniz ‘En yakın zamanda uğrayacağım emin olabilirsiniz’ dedi! Benim kalbime iğneler batırıyordu birileri sanki. Demek sevdiği vardı ha?! Neden benimle yürüyüşe çıkmak istiyordu, iltifatlar ediyordu. İşlemeli mendil almak istiyordu o zaman? Kafamdaki bu sorularla konağa doğru yürüdük hiç konuşmadan. Konağın önünde Yavuz, ‘İnşallah bu yürüyüşleri tekrarlarız Banu.’ Dedi. Ben de ‘Bu ilk ve sondu Yavuz, bir daha olmayacak’ dedim ve hırsla yukarı çıktım. Bir de tekrarlayalım diyordu ha?! Yüzsüz.
Sabah validemin çığlıklarıyla uyandım.
Dadım Safiye Hatun aceleyle sabahlığımı verirken babamın odasına koşuyorduk.
Odaya girdiğimizde doktor Nedim ve Yavuz, babamın cansız bedeni diriltmeye
çalışıyorlardı. Olduğum yere çöktüm ve sessizce ağlamaya başladım. Babam, benim
babam, asilzade Mehmet Paşa daha fazla dayanamamıştı ve ciğerlerinin kurbanı
olmuştu. Yavuz yanıma gelerek başın sağolsun Banu diyerek ellerimi tuttu.
Normalde bu hareketinin bende zehir etkisi yaratması gerekirken hissiz bir
ifadeyle yüzüne bakıyordum. Bana aldığı gül kurusu mendil ile yüzümü siliyordu.
Doktor Nedim Bey validemi sakinleştirirken bana, ‘Babanın son vasiyeti
amcaoğlun Salih ile izdivacındı Banu kızım.’ Dedi. Nedim Bey bu lafı söylediği an
Yavuz’un gözlerindeki alevi bende hissediyordum. Amcaoğlum Salih küçüklüğümden
beri bana çok iyi bir dost olmuştu, kardeş gibi büyümüştük, onunla asla
evlenemezdim. Ama babamın son vasiyeti buysa bunu yapmak boynumun borcuydu.
İki gün sonra babamın cenazesi defnedilirken amcaoğlum Salih’e haber yollandı. Lakin Salih geldiğinde yanında karısı ve küçük oğlu vardı evlenmişti yani. Dolayısıyla benim evliliğim gerçekleşmeyecekti. Bir yanım sevinçten uçarken, diğer yanım babamın vasiyetini yerine getiremeyecek olmanın verdiği hüzünle kahroluyordu.
İki gün sonra babamın cenazesi defnedilirken amcaoğlum Salih’e haber yollandı. Lakin Salih geldiğinde yanında karısı ve küçük oğlu vardı evlenmişti yani. Dolayısıyla benim evliliğim gerçekleşmeyecekti. Bir yanım sevinçten uçarken, diğer yanım babamın vasiyetini yerine getiremeyecek olmanın verdiği hüzünle kahroluyordu.
6 AY
SONRA
Doktor Nedim Bey ve Yavuz bizim
konağımızda kalıyordu artık çünkü validem de beybabamın vefatından bir süre
sonra dayanamayıp, felç geçirmişti. Artık kimsem yoktu. Babamın ölümünden sonra
Yavuz ile aramız çok iyi olmuştu. Lakin benim ona karşı olan karşılıksız duygularım bir türlü
değişemiyordu ve aklıma aylar önce karşımıza çıkan kadın ile münasebeti
geliyordu.
O sabah verandada otururken kapının
önünde bir kutu bulmuştum ve içindede bir mektup vardı. Mektubu açtığımda
şunlar yazıyordu:
Biricik
Banu’m ; sana bu satırları yazarken yüzüm kızarmıyor değil ama artık bunları
sana açıkça söyleme mecburiyetinde hissediyorum kendimi. Uzun bir süredir
gönlümü sana kaptırmış durumdayım. Babanın vasiyetini duyduktan sonra da dünyam
yıkılmıştı. Fakat amcaoğlun Salih’in evlendiğini öğrenince yüreğime su
serpilmişti. Aylar sonra ‘ilk ve son’ yürüyüşümüze çıktığımızda karşımıza çıkan
kadın ise hasta olan çok yakın bir aile dostumuzun yeğenidir. Katiyen aramızda
bir münasebet yoktur.Yanlış anlamayınız. Benim size olan duygularım o kadar saf
ve gerçektir ki zamanla giderek daha da güçlendi ve artık çelikten kopmaz bir
halat haline geldiler. Bir anda merkezim, dünyam, güneşim haline geldiniz. Eğer
bu perişan adamın duygularına karşılık verirseniz ne mutlu bana!
Yavuz Bey
Yavuz Bey
Bu satırları okurken gözlerimden yaşlar
geliyordu. Arkama döndüğümde ise Yavuz oradaydı ve Benimle evlenir misin Banu’m
, güzel gözlüm? Dedi. Benim dudaklarımdan ise fısıltıyla ‘Evet, tüm kalbimle’
cümlesi çıkabilmişti sadece…
Beyzanur
KARAÇUHA
9-B
363
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder