ÜNYELİ BİR ŞAİR: ZİYA BEHLÜL
Ziya Behlül Bey merhum[1]
Şu alem-i fâniye veda’ etmek
suretiyle kendisini tanıyanları dağdâr-ı teessür edenlerden, istikbalin ve
gençliğin en mühim zâiyatından biri Ziya Behlül Bey merhumdur. Merhum-ı muma
ileyh, henüz 25. sâl-ı hayatını idrak etmiş bir zekay-ı ateşin olduğu gibi
hüsn-i ahlakın en yüksek tabakalarına kadar ittika etmiş bulunduğundan haber-i
vefatı, kendisini tanıyanlara, bir sâika gibi tesir etti.
Merhum [1]305
/ [1889] tarihinde Canik Sancağı’na mülhak Terme Kazası’nda el-yevm Ünye Reji
Müdürü bulunan Abdullah Beyzâde Hacı Ahmet Efendi’nin sulbünden dünyaya gelmiş
ve mükemmel bir aile terbiyesi görmüştür. Orada tahsil-i ibtidaîyi ikmal ve
ayrıca ulum-ı Arabiye ve Farısiye tahsil etmiştir. İnsanlara hilkatin bahş
ettiği feyzi hiçbir mektep veremez; İşte bu hakikat Ziya Behlül Bey’in şahsında
da tecelli ediverdi. Merhum Mekteb-i Rüştî’den şehadetnâmesini alır almaz
zekay-ı tabii ve fıtrisini izhara başlamış ve dört beş sene zarfında vâdi-yi
edebiyatta hakikaten pek mühim merhaleler kat etmiştir. Diyebilirim ki bu sene
de edebiyat-ı atika ve cedidemizi muma ileyh kadar tetkik ve tetebbu’ eden bir
edibe ihtimal ki tesadüf edilemez. Asar-ı selefi birer birer mütalaasından
geçiren merhum üdebâ-yı atikamıza dair kanaat-ı fikriyesini ikmal ve her
birerleri hakkında beyan-ı rey ve mütalaa için bir fikr-i mahsus istihsal
eylemişti. Hüsn-i Aşk sahibi Galib Dede’nin meftunu idi. Kendisi iyi bir nâzım,
mükemmel bir nâsir idi. El-yevm gayr-ı matbu’ bulunan mecmua-i eş’arını seve
seve okumamak mümkün değildir. İfadesindeki nezahat, üslubundaki selaset asar-ı
mevcudesine pek büyük bir kıymet bahş eder. Tahsil-i ilm ve kemale nihayetsiz
bir aşk ile sarılmış bulunan merhum kendi lisanı hakkındaki tetebbuatını ikmal
ettikten sonra Samsun’da ve İstanbul’da Fransız Mekteplerine de devam ederek o
lisanı da mükemmel surette tahsil etmiş ve bir müddet için Daru’l-fünun-ı
Osmani Edebiyat Şubesi rıhle-i tedris ve tefeyyüzünde bulunmuştur. Beşeriyetin
elvah-ı ızdırab-averi karşısında daima kalemi ağlardı. Vechinde parlayan nur-ı
İlahi, kalbindeki şule-i imanın bir şahid-i âdili idi. Asar-ı metrukesi
meyanında kuvvetli bir imanın mahsul-i mübareki olarak bir çok tevhitlere, nuûta
tesadüf olunur.
Ne çare ki
tiğ-i ecel gençliği ziyadan merhum etti. henüz parlamaya başlayan o şule-i fazl
ve kemal 19 Eylül [1]330 / [2 Ekim 1914] tarihinde birden bire müntefi oldu.
Bize yalnız Ünye’nin guruba nazır bir türbesi üzerinde kabr-i pür nurunu
ziyaretgah olarak bıraktı. Son zamanlarda keleme alarak büyük Fikret’e ithaf
ettiği “Sabah Duası” namındaki manzumesi de kudret-i ilmiye ve edebiyesinin bir
delilidir. Merhumun da bir aşk ile sevdiği Tevfik Fikret Bey’in yâd ve tezkiri
için buraya derc olunur. 28 Ağustos [1]331. / [10 Eylül 1915]
Ünye:
Hasan Fahri
Sabah Duası
Büyük Fikret’e:
Nazarım ufka dikilmiş, soruyor rikkatle:
“Doğacak öyle değil mi, bu sabah? Oh, mutlak
“Doğacak işte nihayet o muazzez rüya;
“Şu siyah kollarını ufka uzatmış kitle
“Yarılıp şimdi içinden o güzel yüz çıkacak;
“Ve bütün neşeleriyle gülecek arza sema.
“Doğacak öyle değil mi?..”
Nazarım ufka değilmiş; müttekadır, yorgun,
İşte ben hep onu, hep öyle onu bekliyorum;
Doğmuyor beklediğim ufkuna şarkın güneşi …
Hep onun hasretidir böyle semalar solgun,
Rüzgarın nağmeleri hasta, perişan, mağmum;
Hep o tesir iledir Zehraların titreyişi …
İşte açtım yine ben ellerimi,
Dinle ey Tanrı, elim boşta, lisanım meshuf,
Nazarım ufka değil, şimdi zemine ma’tuf,
Sana bin şerhalı ruhumla niyaz eyliyorum,
Sana, hep gizli akan giryeleri inliyorum:
Nerede, kaç yüz senedir meşalemiz, ah; nerede;
Hangi ufka gülüyor şimdi o altın hande;
Deldi hırsız gibi gaflette bulub sürümüzü!..
Sade zulmet mi tahakküm edecek böyle bize;
Yoksa hiç doğmayacak mı o güneş ufkumuza?..
Lakin ey Tanrı, bitir oynanılan hâileyi,
Kaldır artık başımızdan bu silinmez geceyi!
Bize bir parça şetaret, bize bir parça ziya,
Bize bir parça teneffüs, bize bir parça şifa,
Bize bir parça tebeddül, bize bir parça gurur,
Bize bir parça saâdet bize bir parça huzur;
Yeter artık bu çöl; Ey Tanrı, bize meşcere ver,
Bize sen bunları - yahut - yine bir bâdire ver !
- 23 Mayıs 1330 – [5 Haziran 1914]
Ziya
Behlül
Ziya Behlül
Bibliyografyası
1- Sabah duası, Ünyeli - Büyük Fikret’e
/ Ziya Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.- sayı; 01275, sayfa; 15. – 16, 25. 11. 1915
2-
Davet / Ziya Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.-
sayı; 01277, sayfa; 159. – 25. 12. 1913
3-
Gözlerinin karşısında / Ziya Behlül.- Servet-i
Fünun Dergisi.- sayı; 1182, sayfa; 271. – 29. 01. 1914
4-
Cazibelerin ... O sanatkar kadına / Ziya
Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.- sayı; 1186, sayfa; 366. – 26. 02. 1914
5-
Türk masallarından: Kızılkale savaşı / Ziya
Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.- sayı; 1187, sayfa; 390. – 05. 03. 1914
6-
Delisin / Ziya Behlül.- Servet-i Fünun
Dergisi.- sayı; 1204, sayfa; 119. – 02. 07. 1914
7-
Bir hanımın hayatı. Aile romanı. Münire’nin
ruznâmeleri / Mark Eliz.- çev.; Ziya Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.- sayı;
1176, sayfa; 126 - 127, 130 - 131. – 18. 12. 1913
8-
Bir hanımın hayatı. Aile romanı. Münire’nin
ruznâmeleri / Mark Eliz.- çev.; Ziya Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.- sayı;
1177, sayfa; 154 - 155, 158 - 160. – 25. 12. 1913
9-
Bir hanımın hayatı. Aile romanı. Münire’nin
ruznâmeleri / Mark Eliz.- çev.; Ziya Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.- sayı;
1178, sayfa; 174 - 175, 182 - 183. – 01. 01. 1914
10-
Meslek intihabı / Henri Levaden.- çev.; Ziya
Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.- sayı; 1180, sayfa; 219 - 223. – 15. 01. 1914
11-
Esatir-i edebiye: Velâdetnâme / Abdülhak
Hamid, Recaizade Mahmud Ekrem, Cenab Şehabeddin, Hüseyin Cahid, Ahmed Hikmet,
Hüseyin Siret, Mehmed Rauf, Ali Ekrem, Faik Ali, Tahsin Nahid.- haz.: Ziya
Behlül.- Servet-i Fünun Dergisi.- sayı; 1182, sayfa; 270 - 271. – 29. 01. 1914
12-
Bir aşk mektubu / müstensihi: Ziya Behlül.-
Servet-i Fünun Dergisi.- sayı; 3, sayfa; 299, 302. – 05. 02. 1914
[1] Hasan Fahri / Ziya Behlül Bey
merhum . -- Servet-i Fünun Dergisi .
-- Sayı; 1275, sayfa; 15-16. --12
Teşrin-i sani 1331 / 25. 11. 1915
Çeviriyazı: İrfan Dağdelen / Nadir Eserler Uzmanı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder