YAHYA KEMAL ŞİİRİNDE
OSMANLI HAYRANLIĞI
Yaşar ŞİMŞEK*
“Bir tel kopar, ahenk ebediyen
kesilir.”
-Yahya Kemal-
Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatında –özellikle Türk şiirinde- kendine
has söyleyişi ve Türkçenin özgün ve yetkin örneklerini vermesi hasebiyle haklı şöhrete kavuşmuş bir sanat adamıdır. Kendinden
sonra gelen birçok edip ve şairi etkileyen Yahya Kemal, aynı zamanda gelecek kuşakların her daim okuduğu,
okudukça kendini bulduğu bir isimdir. Sanatçı, gerek şiirlerinde gerekse düz
yazılarında Osmanlı-Türk-İslâm medeniyetinin hususiyetlerini aktarmış,
güzelliklerini öne çıkarmış ve değerlerini yansıtmıştır. Özellikle şiir
vadisinde ortaya koyduğu ürünlerde, kültürümüzü ve değerlerimizi âdeta yeniden
keşfetmiştir. Onun şiirleri bir milletin tarihini bilmesi açısından son derece
önemlidir. Cahit Tanyol’un; “Kendinizi bulmak ve tanımak mı istiyorsunuz?
Yahya Kemal’in şiirlerini dikkatle okuyunuz.”[1]
ifadesi onun şiirlerinin hem insanımızın kendini tanıması hem de geçmişini anlaması/anlamlandırması
açısından okunması gerekliliğini daha net ortaya koymaktadır.
Yahya Kemal şiirlerinde estetik/sanatsal boyutunun yanında düşünce zenginliği ve
kültürel taraflar da dikkat çekmektedir. Onun şiirlerindeki duygu; bir
düşüncenin kırılganlığını, bir fikrin aşkınlığını da içinde barındırmaktadır.
Bu yönüyle Türk şiirinde apayrı bir sesin yaratıcısı olan şair, Osmanlılık şuurunun
şiirimizdeki önemli bir temsilcisi konumundadır. Ondaki Osmanlılık
bilinci/şuuru; duygu ve hayal unsurlarıyla beslenirken içinde tarihe, tabiata
ve insana dair derin bir düşüncenin izlerini de taşımaktadır. Tanpınar’ın onun
şairliğine ve şiirine dair yaptığı; “gelecek nesillerin hesabına kapılar
açmış, bize dilimizle milletimizin şuurunu getirmiştir.”[2]
değerlendirmesini burada ayrıca hatırlatmak gerekir. Büyük bir hayranlık duyduğu Osmanlı; onun
şiirlerinin nirengi noktası olmuş, sanatını eşsiz bir mimariye/yapıya
büründürmüş ve bu eşsizlik şiirlerinin muhtevasına ve diline hâliyle
yansımıştır. Yine ondaki Osmanlı hayranlığının Türklükle ve bir vatana
aidiyetle birlikte düşünülmesi gerektiği de bir gerçektir.
Şiirlerini kitaplaştırmaya ömrü vefa etmeyen Yahya Kemal’in ilk şiir
kitabı -taslağını kendisinin hazırladığı ve vefatından birkaç yıl sonra yayımlanan-
1961 tarihli Kendi Gök Kubbemiz’dir. Şairin ilk şiir kitabı için seçmiş
olduğu isim, Osmanlıyı imleyen, hatırlatan ve kapsayan bir adlandırmadır. Zira kitaba
ad olarak seçilen bu ifade/tabir, eserin ilk şiiri “Süleymaniye'de Bayram
Sabahı” içinde geçmektedir. “Kendi gök kubbemiz” söylemini, Yahya Kemal’in
düşünce dünyasını ve aşkın
hayalini yansıtan, onun şiirinin coşkunluğunu işaret eden bir unsur
olarak görmek de mümkündür. Ayrıca, bu ifade kullanımını şairin Osmanlı
medeniyetini bir kompozisyon içinde değerlendirme ve vatanı bütünüyle –dünü,
bugünü ve geleceğiyle- bir arada görme arzusundan kaynaklandığını
söyleyebiliriz. Yine buradaki “kendilik” vurgusu bir kültüre, bir medeniyete
veya bir ülküye dair söylemin parçası olarak değerlendirilebilir. Selçuk
Çıkla’nın ifadesiyle; “kendimiz olmak,
kendimiz kalmak fikri” şeklinde açıklanacak bu düşünce etrafında onun şiirini
“kendimizi soluyan bir şiir” ve “bizi biz yapan tarih, kültür, dil, gelenek,
iman ve sanat” gibi görmek de mümkündür.[3] Ayrıca
üç bölüme ayrılmış olan kitabın birinci bölümü, “Kendi Gök Kubbemiz” başlığı adını taşımakta
olup bu bölümündeki şiirler, Osmanlı-Türk medeniyeti, tarihi ve kültürüyle
ilgili özellikler taşımaktadır. Ahmet Hamdi Tanpınar da, Kendi Gök Kubbemiz kitabı ile ilgili değerlendirme yazısında, “bu şiirlerin Türk duyuşundaki ve şiirindeki
yerini bilmem hatırlatmağa lüzum var mı?” diye sorarak eserin “bugünle dünün arasında bir hatt-ı bâlâ”
olduğunu ve “bütün geçmiş zaman
tecrübemiz”in bu eserde toplandığını ve “gelecek
zamana, onu hazırlayacak şekilde” oradan dağılacağını ifade etmektedir.[4]
Bütün bu görüşler etrafında onun şiirinin bir yönüyle Osmanlı
hayranlığı üzerine olduğunu söyleyebiliriz. Pek çok şiirinde bu hayranlığın emare
ve izlerini bulmak mümkündür. Çocukluk ve gençlik yılları Osmanlının son
dönemlerine rastlayan Yahya Kemal’deki Osmanlı hayranlığının eski ihtişamlı
günlere dair olduğu ve Osmanlıyı bu görkem içinde anlattığı görülmektedir. Aynı
zamanda Yahya Kemal’deki Osmanlı hayranlığının yaklaşık dokuz yıl kaldığı
Fransa (Paris) dönüşüne rastladığı da bir gerçektir. Özellikle derslerine ve
sohbetlerine katıldığı Tarihçi Albert Sorel’in etkisiyle Osmanlıyı, Türklüğü ve
milletinin tarihini yeniden keşfeden şairin vatanına ve milletine bakışı
öncekinden farklı olarak derin ve geniş anlamlara bürünmüştür. Özellikle şairin
doğduğu, çocukluğunun geçtiği ve hayatının en güzel günlerini yaşadığı Balkan şehirlerinin
kaybı, onun ruhunda, benliğinde acı ve ızdırap oluşturmuştur. Bu acı/elem ilerleyen
yıllarda hasret duyguları içinde bir hayranlığa, bir tasavvura dönüşerek
şiirlerinde yansımasını bulmuştur. Osmanlıya/Osmanlı tarihine bakışında bu
duyguların büyük etkisi vardır. Şair, Balkan şehirlerinde kaybolan çocukluk
sevinçlerini Osmanlının şanlı tarihinde, geçen zamanın şen ve coşkulu
günlerinde aramış, o günlerin sesine ve
büyüsüne kapılarak atalarının zaferlerle dolu günlerini, şiirlerinde âdeta
yeniden canlandırmaya ve yaşatmaya çalışmıştır.
Osmanlının dertle/kederle örülü son yıllarına şahit olan Yahya Kemal, “çirkin hâlihazır karşısında, tarihin
kahramanlık ve güzellik dolu ülkelerine çekilir.”[5]
Bu çekilmeyi, geçmiş özlemi içinde şanlı tarihin bütün heybetiyle şiirlerine
konu olmasıyla açıklayabiliriz. Balkan şehirlerinin birinde doğması, o yörenin acılarını,
sarsıntılarını daha yakından tecrübe etmesi onun şiirlerinin oluş serüveniyle
ve eserlerindeki Osmanlı hayranlığıyla ilgili ipuçları da vermektedir.
Atalarının destansı öyküleriyle yetişen şair, devletin parçalanma sürecini
mazinin ihtişamlı günlerini hatırlayarak, âdeta içi burkularak kederli bir
biçimde yaşamıştır/izlemiştir. “Açık Deniz” şiiri, çocukluk günlerine dair bir
özlemi içinde barındırıyor olsa da, başlı başına Osmanlı Devletinin güzel ve
asude günlerine duyulan hasreti dile getirmektedir:
“Balkan şehirlerinde geçerken çocukluğum;
Her lâhza bir alev gibi hasretti duyduğum
Kalbimde vardı
Byron’u bedbaht eden melâl
Gezdim o yaşta
dağları, hülyâm içinde lâl,
Aldım Rakofça
kırlarının hür havasını,
Duydum akıncı
cedlerimin ihtirasını,
Her yaz,
şimâle doğru asırlarca bir koşu
Bağrımda bir
akis gibi kalmış uğultulu…”[6]
Şiirdeki engin ve sonsuzluk
tasavvuru Osmanlının cihanşümul/evrensel özelliğini yansıtmaktadır. Şair
çocukluğunun güzel ve mutlu günlerini Osmanlıya duyduğu hayranlık içinde ifade
eder. “Her yaz şimale doğru asırlarca bir
koşu” söylemi de, Osmanlı medeniyetinin ruhunu ve milletinin hülyasını
içinde taşır. Bu hülya ve ruh üzerinden Osmanlı medeniyetine olan tutkusunu ve
milletine olan sevgisini dile getirir. Şiirde yaşadığı dönemdeki kötü şartlarından
geçmişin güzel günlerini hatırlayarak kurtulma isteğindedir. “Mağlupken ordu, yaslı dururken bütün
vatan,/Rüyama girdi her gece bir fatihâne zan.”[7]
mısraları da bu düşüncenin ifadesidir. Şair, bu rüya ve hayal âlemi içinde
mazinin muhteşem günlerini anımsayarak mutlu olur ve kendini avutur.
“Süleymaniye’de Bayram Sabahı” şiiri de kendini, milliyetini ve ait
olduğu toprakları yeniden keşfeden bir şairin duygularını yansıtır. Bir bayram
sabahı, Osmanlının ihtişamlı günlerine duyduğu özlemi ve maziye olan hayranlığını
ifade eder. Bunu yaparken sanatını ve şairliğini konuşturur Yahya Kemal… “Süleymaniye’de
Bayram Sabahı” şiiri, özellikle “mektepten memlekete” dönüşün şiiri olarak
bilinen bir metindir. Bu geriye dönüş, bir bakıma onda –öteden beri var olan-
vatan, millet, din şuurunu yeniden ortaya çıkarmıştır. Şair, kavramları ve
değerleri estetik bir yapıya büründürmüş ve bunu belli bir şuur içinde dile getirmiştir.
Şiirin ilk kısmı da, bu bilinç içinde Osmanlının birleştirici ve bütünleştirici
yönünü yansıtan bir söyleyişe sahiptir:
“Artarak
gönlümün aydınlığı her sâniyede
Bir mehâbetli
sabah oldu Süleymâniye’de
Kendi gök
kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında
bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer
aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu
zaman perdesi her ân aradan.”[8]
Yahya Kemal, şiirin ilerleyen bölümlerinde, Osmanlıdan miras kalan ve
varisi olmaktan onur duyduğu bu mimari eseri, şimdi daha iyi anladığını ve bu
kutsi yapıda yıllardır rüyalarında görüp özlediği atalarının/cedlerinin vicdanını
bulduğunu söylemektedir:
“Ulu mâbed!
Seni ancak bu sabah anlıyorum;
Ben de bir
vârisin olmakla bugün mağrûrum;
Bir zaman
hendeseden âbide zannettimdi;
Kubben altında
bu cumhûra bakarken şimdi,
Senelerden
beri rüyâda görüp özlediğim
Cedlerin
mağfiret iklîmine girmiş gibiyim.”[9]
Yine şair, Osmanlı Devletinin zaferlerle dolu günlerini, fethedilen
yerleri ve geçmişin coşkun hâllerini büyük bir hayranlık duygusu içinde yer yer
sorular sorarak dile getirmektedir:
“Gökte top
sesleri, bir bir, nerelerden geliyor?
Mutlaka her biri
bir başka zaferden geliyor:
Kosova’dan,
Niğbolu’dan, Varna’dan, İstanbul’dan..
Anıyor her
biri bir vak’ayı heybetle bu an;
Belgrad’dan
mı? Budin, Eğri ve Uyvar’dan mı?
Son hudutlarda
yücelmiş sıra-dağlardan mı?
Deniz ufkunda
bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros,
belki, donanmayla seferden geliyor!.
Adalardan mı?
Tunus’dan mı, Cezâyir’den mi?
Hür ufuklarda
donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmuş
aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek
gemiler hangi seherden geliyor?”[10]
“Akıncılar” şiirinde de, hayranlık daha üst perdeden ifade edilerek
coşkulu hâl, mazideki kalabalık Türk ordusunun inanmışlığı üzerinden
yansıtılmakta ve kendisini dinine, vatanına ve milletine adanmışlığı içinde resmedilmektedir.
“Bin atlı akınlarda
çocuklar gibi şendik;
Bin atlı o gün
dev gibi bir orduyu yendik!
Ak tolgalı
beylerbeyi haykırdı: “İlerle!”
Bir yaz günü
geçtik Tuna’dan kafilelerle
Şimşek gibi
bir semte atıldık yedi koldan
Şimşek gibi
Türk atlarının geçtiği yoldan”[11]
“Mohaç Türküsü” şiiri de, Osmanlı
hayranlığını ifade eden, mazinin parlak zaferlerini imleyen bir şiirdir. Yahya
Kemal bu şiirde, sefere çıkan Osmanlı ordusunu anlatmış ve askerlerin yiğitliğini
Osmanlının ihtişamıyla bütünleştirmiştir:
“Bizdik o hücumun
bütün aşkıyla kanatlı;
Bizdik o sabah
ilk atılan safta yüz atlı.
Uçtuk Mohaç
ufkunda görünmek hevesiyle,
Canlandı o
meşhûr ova at kişnemesiyle!
Fethin daha
bir ülkeyi parlattığı gündü;
Biz uğruna can
verdiğimiz yerde göründü.
Gül yüzlü bir
âfetti ki her bûsesi lale;
Girdik zaferin
koynuna, kandık o visâle!”[12]
“Mohaç Türküsü” şiirinin son mısraları oluşturan; “Lâkin kalacak doğduğumuz toprağa bizden;/Şimşek gibi bir hâtıra nal
seslerimizden.”[13]
ifadesiyle Yahya Kemal, Osmanlının aziz hatırasının gelecek kuşaklara
kalacağını müjdelemektedir. Nal sesi bu aksin/yankının en etkili/keskin ifadesi
olarak düşünülebilir. Burada şair, -belki de- bu sesin yankısının asırlar sonra
yeniden duyulacağını okura sezdirmektedir. Bu şiirden hareketle Yahya Kemal’in,
“Osmanlı’yı yeniden yaşamak veya
yaşatmayı değil, ondan tevarüs ettiği benlik kuvvetiyle bir millet şuuru
yaratmaya çalış”tığını[14]
söylemek de mümkündür.
“İstanbul'un Fethini Gören Üsküdar” şiirinde ise, asırlarca Osmanlı ve
İslâm’ın temsili olan İstanbul’un fethedildiği günleri bir rüya ve hayal âlemi
içinde tasvir ederek bütün şehirlerin imrenerek anımsadığı günleri beş yüz yıl
sonra yeniden yâd eder:
“Üsküdar bir
ulu rüyâyı görenler şehri,
Seni gıptayle
hatırlar vatanın her şehri,
Hepsi der: Hangi
şehir görmüş onun gördüğünü?
Bizim İstanbul’u
fethettiğimiz mutlu günü.”
Elli üç gün ne
mehâbetli temâşa idi o.
Sanki halkın
uyanık gördüğü rüyâ idi o.
Şimdi beş yüz
sene geçmiş büyük hatıradan
Elli üç günde
o hengâme görülmüş buradan,
Canlanır
levhâsı hâlâ beşer ettikçe hayâl
O zaman
ortada, her saniye gerçek bir hâl.”[15]
“Hayâl
Beste” şiirinde de, çok sevdiği İstanbul şehri üzerinden Osmanlıya hayranlığını
dile getirmekte, atalarının kurmuş olduğu devletin asırlarca parlak zaferler
kazanarak batıya yürüdüğünü belirtmektedir:
“Roma’nın
şarkını fethettiğin andan sonra,
Yüce dağlar
gibidir gördüğün iş, Türk oğlu!
Girdiğin yerde
asırlarca kalıştan başka,
Kurduğun
devlet asırlarca muzaffer yürüdü.”[16]
“Mihriyar”
şiirinde ise; Osmanlıya duyulan sevgi İstanbul’un fethinin hayaliyle bütünleşir
ve atalarının gerçekleştirdiği bu kutlu olay, gelecek kuşakların hülyasını
süsler. Bu şiirde de, Osmanlı hayranlığı daha üst bir seviyede ve ete kemiğe
bürünmüş şekilde karşımıza çıkmaktadır:
“Hayrân olarak
bakarsınız da
Hulyânızı
fetheder bu hâli:
Beş yüz sene
sonra karşınızda
İstanbul
fethinin hayâli.”[17]
“Kaybolan Şehir”
şiirinde doğup büyüdüğü ve Osmanlı Devletinin en güzel şehirlerinden biri olan
Üsküp’ün Osmanlı Devleti’nin elinden çıkmasının üzüntüsünü dile getirmiş,
şehrin bir Türk-İslâm(Osmanlı) şehri olduğunu hatırlatarak Osmanlı hayranlığını
bir kez daha ifade etmiştir:
“Üsküp ki
Yıldırım Beyazıd Han diyârıdır,
Evlad-ı
Fatihân’a onun yadigârıdır.
Firûze
kubbelerle yalnız bizim şehrimizdi o;
Yalnız
bizimdi, çehre ve rûhiyle biz’di o.
Üsküp ki Şar-dağ’ında
devâmıydı Bursa’nın.
Bir lâle
bahçesiydi dökülmüş temiz kanın.
Üç şanlı
harbin arş’a asılmış silâhları
Parlardı yaşlı
gözlere bayram sabahları.”[18]
Yahya Kemal’deki bu hayranlığın bir sahiplenme edası içinde olduğunu; “Çok sürse ayrılık, aradan geçse çok
sene,/Biz sende olmasak bile, sen bizdesin gene.”[19]
mısralarından anlıyoruz.
Son ve kapsayıcı bir örnek olarak “Yol Düşüncesi” şiirinde ise;
atalarının aziz hatırasına, geçmişine, vatanına, milliyetine ve hepsinden öte
Osmanlıya karşı duyduğu hayranlığı eski günlerin saf neşesi içinde dile
getirmiştir:
“-Cihan
vatandan ibarettir, itikadımca-
Budur ölümde
benim çerçevem, muradımca;
Vatan şehirleri
karşımda, her saat, bir bir,
Fetihler ufku
Tekirdağ ve sevdiğim İzmir,
Şerefli
kubbeler iklîmi, Marmara’yla Boğaz,
Üzerlerinde
bulutsuz ve bitmiyen bir yaz,
Bütün
eserlerimiz, halkımız ve askerlerimiz,
Birer birer
görünen anlı şanlı cedlerimiz,
İçimde dalgalı
Tekbîr’i en güzel dînin,
Zaman zaman da
Nevâ-Kâr’ı doğsun, Itrî’nin.
Ölüm yabancı
bir âlemde bir geceyse bile,
Tahayyülümde
vatan kalsın eski hâliyle.”[20]
Sonuç olarak; bir yönüyle maziye ve köklerine sımsıkı bağlı, diğer
yönüyle yüzünü atiye/geleceğe çevirmiş bir şair olan Yahya Kemal, hem Osmanlı
hem de Cumhuriyet döneminin önemli bir sanatçısı olarak bir medeniyetin hülyasını
dile getirmiştir. Beşir Ayvazoğlu’nun ifadesiyle “bozgunda fetih rüyası”[21]
gören bir şairdir o. Bir Osmanlı şehri olan Üsküp’te doğmuş ve zamanının
sıkıntılarını var olduğu coğrafya içinde ele alarak dağılma ve yıkılma
sürecindeki Osmanlının geçmiş günlerinin hoş sedalarını yansıtmıştır.
Şiirlerinde özellikle hayatının büyük kısmını geçirdiği Cumhuriyet Türkiyesi’nde;
doğduğu, özlediği ve o çok sevdiği Osmanlı zamanlarına duyduğu hasreti
Osmanlının ihtişamlı günlerini anımsayarak gidermeye çalışmıştır.
Yahya Kemal, yaşamının büyük bir bölümünü muhteşem maziye duyduğu hasreti
dile getirerek geçirmiş ve özellikle bu mazi iklimi içinde Osmanlıya olan
hayranlığını Türk tarihi çerçevesinde belirtmiştir. Mehmet Kaplan’ın ifadesiyle
söyleyecek olursak; “Çöken âlem, onun şiirlerinin aynasında ebedî akisler bırakarak
kaybolur. Kuğunun son şarkısı kadar hüzünlü ve güzel olan bu şiirlerde,
mâzimizin en değerli tarafları sanatın ihtişamı içinde yer alır.”[22]
Şair, bir çöküş süreci yaşayan Osmanlı Devletinin bir ferdi olarak
vatanının kederini ve milletinin ızdırabını büsbütün ruhunda/kalbinde duymuş, bu
zor ve sıkıntılı süreçlerden mazi fikriyle bir nevi kurtulmaya/sıyrılmaya
çalışmıştır. Ve sonsöz; Yahya Kemal şiirlerinde, -Cihan vatandan ibarettir,
itikadımca- dizesi örneğinde olduğu gibi büyük bir hayranlık duygusu içinde vatanının/Osmanlının
ihtişamlı günlerini aydın ve sanatçı sorumluluğu bilinciyle mısralara
dökmüştür.
Kaynakça:
[1] Cahit
Tanyol, Türk Edebiyatında Yahya Kemal,
Remzi Kitabevi, İstanbul 1985.
2 Ahmet Hamdi
Tanpınar, “Yahya Kemal ve Şiirimiz”, Edebiyat
Üzerine Makaleler (Haz. Zeynep
Kerman ), Dergâh Yayınları, 2. bsk., İstanbul 1977, s. 337.
3 Selçuk
Çıkla, “Her Yönüyle Yahya Kemal’in Şiiri”, Prof.
Dr. Mustafa Özbalcı Armağanı, Birleşik
Yayınları, Ankara 2008, s. 126.
4 Ahmet Hamdi
Tanpınar, “Kendi Gök Kubbemiz”, Edebiyat
Üzerine Makaleler ( Haz. Zeynep Kerman ), Dergâh Yayınları, 2. bsk.,
İstanbul 1977, s. 353.
5 Mehmet
Kaplan, Şiir Tahlilleri I, Dergâh
Yayınları, 22. bsk., İstanbul 2013, s. 220.
6 Yahya Kemal
Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, Fetih Cemiyeti Yayınları, 5. bsk., İstanbul
1974, s. 14.
7 Kendi Gök Kubbemiz, s. 14-15.
8 Kendi Gök Kubbemiz, s. 9.
9 Kendi Gök Kubbemiz, s. 11.
10 Kendi Gök Kubbemiz, s. 12-13.
11 Kendi Gök Kubbemiz, s. 22.
12 Kendi Gök Kubbemiz, s. 24.
13 Kendi Gök Kubbemiz, s. 25.
14Ali K.
Metin, “Sorumluluğun ve Kuruluşun Şairi Olarak Yahya Kemal”, ‘Bozgunda Bir
Fetih Düşü’ Yahya Kemal Özel Sayısı, Hece,
S. 145, Ocak 2009, s. 234.
15 Kendi Gök Kubbemiz, s. 28.
16Kendi Gök Kubbemiz, s. 38.
17 Kendi Gök Kubbemiz, s. 72.
18Kendi Gök Kubbemiz, s. 77.
19 Kendi Gök Kubbemiz, s. 78.
20 Kendi Gök Kubbemiz, s. 84.
21 Beşir
Ayvazoğlu, Bozgunda Fetih Rüyası-Yahya
Kemal’in Biyografik Romanı, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2001.
22 Mehmet
Kaplan, Şiir Tahlilleri I, Dergâh Yayınları,
22. bsk, İstanbul 2013, s. 220.
* Öğr. Gör.,
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türkçe Eğitimi Bölümü.
[1]
Cahit Tanyol, Türk Edebiyatında Yahya
Kemal, Remzi Kitabevi, İstanbul 1985.
[2]
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Yahya Kemal ve Şiirimiz”, Edebiyat Üzerine Makaleler ( Haz. Zeynep Kerman ), Dergâh Yayınları,
2. bsk., İstanbul 1977, s. 337.
[3]
Selçuk Çıkla, “Her Yönüyle Yahya Kemal’in Şiiri”, Prof. Dr. Mustafa Özbalcı Armağanı, Birleşik Yayınları, Ankara 2008, s. 126.
[4]
Ahmet Hamdi Tanpınar, “Kendi Gök Kubbemiz”, Edebiyat
Üzerine Makaleler ( Haz. Zeynep Kerman ), Dergâh Yayınları, 2. bsk.,
İstanbul 1977, s. 353.
[5]
Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri I,
Dergâh Yayınları, 22. bsk, İstanbul 2013, s. 220.
[6]
Yahya Kemal Beyatlı, Kendi Gök Kubbemiz, Fetih Cemiyeti Yayınları, 5. bsk., İstanbul
1974, s. 14.
[7]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 14-15.
[8]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 9.
[9]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 11.
[10]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 12-13.
[11]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 22.
[12]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 24.
[13]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 25.
[14]
Ali K. Metin, “Sorumluluğun ve Kuruluşun Şairi Olarak Yahya Kemal”, ‘Bozgunda Bir
Fetih Düşü’ Yahya Kemal Özel Sayısı, Hece,
S. 145, Ocak 2009, s. 234.
[15]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 28.
[16]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 38.
[17]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 72.
[18]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 77.
[19]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 78.
[20]
Kendi Gök Kubbemiz, s. 84.
[21]
Beşir Ayvazoğlu, Bozgunda Fetih
Rüyası-Yahya Kemal’in Biyografik Romanı, Kabalcı Yayınları, İstanbul 2001.
[22]
Mehmet Kaplan, Şiir Tahlilleri I,
Dergâh Yayınları, 22. bsk, İstanbul 2013, s. 220.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder