ÖTEKİLEŞMİŞ HAYALLER
On yedi yaşında yalnız bir gençti Araf. İki yıl önce arkadaşlarıyla babasının arabasını kaçırıp kaza yaptığında bütün hayatı değişti. Nereden bilebilirdi ki bacaklarını ve arkadaşlarını kaybedeceğini. O lanet kazadan sonra hiçbirini görmemişti. Hiç hissetmediği, hiç olmadığı kadar yalnızdı iki yıldır. Babasının tuttuğu özel hocalarla evde eğitim alıyor, tamamen siyahlarla kaplı odasından ayrılmıyordu.Annesi Araf’ın doğumunda ölmüştü. Bunu anlayacak yaşa geldiğinde inanmıştı aslında şanssız ve zavallı olduğuna. Ama bu kazadan sonra annesi olmayan kadınlara muhtaç olmak daha da çok yakmıştı canını. Babası Ahmet Bey ise sürekli çalışıyordu. Aslında onunla ilgilenmek istiyordu ama Araf’ın annesine olan benzerliği, sarı saçları ve derin mavi gözleri onu gördükçe acıtıyordu canını. Oğluna sahip çıkamamanın utancını yaşıyordu çalışmayan bacaklarına baktığında. Kendi attığı adımların onun olması için yalvarıyordu her gece. Ahmet Bey karısının ölümü ve oğlunun kazasından sonra sahip olduğu her şeyin ne kadar değersiz olduğunu anlamıştı. Bu çaresizlik ise onu mahvetmeye yetiyordu.
Ahmet Bey şirkete gelen telefonla sevincini gizleyemedi ve soluğu evde aldı. Koşar adımlarla oğlunun odasına ilerledi. Araf her zamanki gibi tekerlekli sandalyesiyle masasına oturmuş karakalem resimlerle annesini, babasını ve aşık olduğu futbol topunu çiziyordu. Babasının odaya girmesiyle annesinin fotoğraflarını albüme koyup çekmeceye tıkıştırdı. Ahmet Bey yavaş ve sakin adımlarla oğlunun yanına ilerledi. Araf meraklı gözlerle babasına bakarken birden ona sarılıp ağlamasıyla şaşkınlığı iyice arttı ve sordu:
- Baba, kötü bir şey mi oldu?
- Hayır, oğlum, aksine çok iyi bir haberim var. Yarın ilk uçakla Amerika’ya gidiyoruz.
- Neden?
- Yeni bir tedaviye başlayacağız. Bu kez şansımız çok yüksek. Geçen hafta senin raporlarını göndermiştim. Bugün de cevap geldi. Biraz zaman alacak ama sonuca değecek inan bana.
- Ben istemiyorum. Artık boşa ümitlenmekten de çabalamaktan da yoruldum.
Araf’ın son sözleri Ahmet Bey’in kafasında yankılanıp duruyordu. Onu ikna etmenin bu kez kolay olmayacağını biliyordu. Bu ihtimalden bile korkuyordu. Bunun için bir şeyler yapması gerekiyordu. Oğlunun en büyük hayaliydi futbolcu olmak. Daha beş yaşındayken karar vermişti buna ve hiç vazgeçmemişti. Fakat o kazadan sonra bir kez bile oğlunun gözleri parlayarak hayalini anlattığını görmemişti. Artık bütün umudunu yitirmiş olduğu bundan bile belliydi.
Aklına gelen fikirle Ahmet Bey’in gözleri parladı. Soluğu kulübün önünde aldı. Elindeki futbol topu tüm takımın imzalarıyla doluydu artık. Topun bir tarafına yazılan not ise şu şekildeydi:
-“Hayat her zaman hak ettiklerimizle gelmez. Fakat hak ettiğin yolu çizmek de senin elinde ve sen sakın vazgeçme.”
Araf elinde tuttuğu topa hayranlıkla bakarken üzerindeki not dikkatini çekti. Artık karar vermişti. Bu tedavi belki de onu hayallerine ulaştıracaktı. Ahmet Bey duyduğu bu haberle havaalanının yolunu tuttu. Araf babasının kucağında indiği uçağa yürüyerek girmenin hayaliyle yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Tedavi için hemen kliniğin yolunu tuttular. Önce gerekli olan testler uygulandı ve ardından tedavi süreci başlatıldı.
Beş ay süren tedavi amacına ulaşmıştı. Araf tam da hayalini kurduğu gibi yürüyerek indi uçağın merdivenlerinden. İlk iş olarak kulübün yolunu tuttular ve Araf ertelediği hayaline ulaşma arzusuyla alt yapıdaki yerini aldı. Kısa sürede gösterdiği başarı herkes gibi onu da şaşırtmıştı. İki yıl topu hissetmeyen ayakları yeniden topla buluştuğunda hemen eski benliğine kavuşmuştu.
Ve aradan geçen dört yılın ardından Araf kaptanı olduğu takımla şampiyonluğu yakalamıştı. Tirübünden yükselen sevinç çığlıkları ve tezahüratlar onun mutluluğunu katlıyordu. Formasının ay yıldızına bir öpücük kondurdu ve gururlu bakışlarla taraftarını selamladı…
LEYLA SÖĞÜT
10/B
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder