Yavuz Sultan Selim ile Hayali Mülakat
(Bu mülakat,hayali bir mülakattır.)
Şevketlü Sultanımız,Sultan Mehmed Han oğlu,Sultan
Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han.Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin dokuzuncu
padişahı,yetmiş üçüncü İslam Halifesi,Allah’ın yeryüzündeki gölgesi haşmetlü
Sultanımız, siz devletlünüzden biz kullarınızla kısa bir mülakat yapmanızı arz
eylemiş bulunuyoruz.Bizi huzurunuza kabul buyurmanız,biz kullarınızı müteşekkir
kılmıştır.Suallerimize ilk olarak şöyle başlamak istiyoruz:
Aldığınız
eğitimin hüviyetiniz ve yaptığınız icraatlar üzerinde nasıl bir tesiri oldu?
O dönemde dedem Fatih Sultan Mehmet Han, Ali
Kuşçu gibi ilim adamlarını Osmanlı ülkesine getirtmişti.Bundan mütevellit
Şarkta ve Garpta ilmin en yoğunlaştığı yer Osmanlı ülkesi olmuştur.Bilirsiniz
ki şehzadelerin eğitiminde en iyi lalalar tutulur, şehzadelerin en yüksek
düzeyde eğitim alması sağlanırdı,fakat buna ilaveten dedem benimle özel
ilgilendi.Mizacıma gelince,küçüklükten beri kardeşlerimle bir mücadele içinde
olmam beni sert mizaçlı yaptı.Her ne kadar sinirli bir insan olsam da ilmin
nasıl ki herkeste sakinleştirici bir tesiri oluyorsa bu bana da tesir
etmiştir.Trabzon’da devlet işlerinin yanında ilimle de uğraştım. Bizzat Büyük
alim Mevlana Abdülhalim Efendi’nin önünde diz çöktüm.
Bizim
geleneğimizde ataya itaat vardır.Saygı ve sevgiye çok ehemmiyet verilir.Sizi
babanıza isyana götüren sebeb neydi?
Küçüklükten beri aldığım terbiye elbetteki
benim saygı ve sevgiye ehemmiyet veren, ataya itaatte kusur etmeyen bir insan
olmamda etkili oldu.Fakat malumunuzdur ki babama Bayezid-i Veli derler bu
babamın çok duygulu,merhametli,dindar,ehl-i tasavvuf ve vefakar olmasından
kaynaklanıyordu.Bunu İran hükümdarı Şah İsmail,nasıl kötüye kullanacağını iyi
biliyordu,bu yüzden bu gafil,Anadolu’da Şahkulu Tekkelerini açarak Şiilik
mürevvicini yaymaya başladı.Babam ise buna kayıtsız kalıyordu.Bu ise beni
çileden çıkarıyordu.Bu yüzden daha şehzadeliğim döneminde usullere aykırı
olarak - babamdan izin almayarak- Trabzon sancağımdaki ordumla birlikte
Safevilerle muharebe ettim.Bu ise benim babamla aramı açtı.Beni hedefim Şark’ın
Fatih’i olmaktı.Fakat babamın Şehzade Ahmed’i desteklemesinden dolayı taht
kavgasına giriştim.İşte belirttiğim gibi Şah İsmail’i ortadan kaldırmak için
babama isyan etmek zorunda aldım.Bu benim babama hürmette kusur ettiğimi
göstermez.Bunu ben Alem-i İslam’ın geleceği için yaptım.Her şeye rağmen babam
Safevi tehlikesini görseydi ona isyan etmezdim.
Babanıza
karşı Rumeli’nde yapıp yenildiğiniz savaştan sonra İstanbuldaki ulema ve din
adamlarının Şehzade Ahmed’e meyletmelerine rağmen yeniçerilerin sizden tarafa
olmasındaki sebeb nedir?
Dediğim gibi Trabzon sancağındayken ordumu
toplayıp Şah İsmail’in üzerine yürümem uzun zamandır savaşmayan askerin bana
meyletmesini sağladı.Çünkü uzun zamandır savaşmayan asker hem savaşmak hem de
ganimet kazanmak için beni seçtiler, Binaeleyh asker önünde,kararlı istediğini
bilen korkusuz bir kumandan ister,bu nedenle benim yanımda yer aldılar.
Doğuya
yaptığınız seferlerin altında İttihad-ı İslam siyasetinin ve cihangirlik
davasının etkisi var mıdır?
Ben atalarımın geleneğine uyarak ülkeler
fethetmek için çalışmayı hedef belledim.Hem Batıya karşı dağınık olan İslam
alemini bir araya toplamak hem de İslam aleminin başı olmak için Doğuya üç büyük sefer
yaptım.Bu seferlerin ilkinde de,Al-i Osman’ı batıya her yöneldiğinde sürekli
rahatsız eden Şah İsmail gafilini etkisiz hale getirdim.Bu bir zaruretti.
Memlukler
ile yaptığınız Ridaniye muharebesini kazandıktan sonra aldığınız halifelik
unvanını kullanmamanızdaki sebeb tevazunuz muydu?
Eğer ki ben,bu unvanı kullansaydım Osmanlı
efkar-ı umumiyesinde “Yavuz,sırf
halifeliği almak için Şarka gitti“ kanaati oluşabilirdi. Fakat benim amacım
sadece halifelik unvanını almak değil, İslam birliğini gerçekleştirmekti.Birkaç
tane resmi kitapta da “Osmanlı Hükümdarları bu makamı kullanarak dini siyasete
alet ederlerdi.“sözleri dolaşıyor.Bu gibi sözler külliyen safsatadır.Sizden
öğrendiğime göre torunlarım zor durumda oldukları zaman makam-ı
hilafeti,Müslümanları devlete bağlı tutabilmek için dört asırda sadece iki kez
kullanmıştır.Makam-ı Hilafetin ilgasının sebeblerinden birinin de bu olması
şayan-ı hayret bir ahvaldir.Unvanı kullanmadığıma gelince,biz bir işi her daim
ehline veririz.Bu konuda işin ehli olarak gördüğümüz şeyhülislam ve din
adamlarıyla istişare ettik.Makama olan saygımızdan bu unvanı kullanmadık.
Küpe taktığınıza dair rivayetler
bulunuyor,taktınız mı,taktıysanız neden taktınız?
Saltanatım müddetince bu yöndeki rivayetler
benimde kulağıma fsıldandı.Mısıra gittiğim vakitlerde oranın an’anelerine göre
köleler küpe takarlarmış.Bu gibi havadisleri yayanlar beni hicvetmek maksadıyla
köle muamelesi etmeye çalıştılar.Bu gafillerin bana etmek istedileri bu
hakaret,benim için gurur duyma sebebidir.Küpe takmamış olsam da ben zaten
Ahkam-ı Şeriyye-i Muhammediyye’ye hizmet ve kıyas-ı fukaha’ya saygı,bana gurur
verir.Bunu yapmaya çalışan gafiller,boşuna uğraşmışlardır.
Şah İsmail’i
mağlup ettiğiniz Çaldıran Muharebesinde,Şah’ın eşini ve kızını ganimet olarak
alıp aşçı yamağı ile evlendirdiğiniz doğru mu?
892 tarihinde Safevilerle yaptığım Çaldıran
Muharebesinde Şah İmail’i bozguna uğrattım.Bu kendini bilmez meczup, o kadar
çok kendine güvenmiş ki savaş meydanına karısını kızını alarak gelmiş.Ordunun
asıl bölümünü Şah’ın üzerine yollamadım.Sonra bu adam fırsattan istifade tüm
gücüyle ordusunu üstüme saldı.Fakat tuzağı bilmiyordu.Ordusunun,üstüme
gelmesini bekledim.Önceden önüne asker dizip gizlediğim zincirli topları ateşe
hazırlattım.Şah İsmail’in ordusu topların menziline girdiği zaman ordumdaki
ric’ata son verdim.Topların önünden bunları gizleyen askerler çekildikten sonra
bu gafil ne yapacağını şaşırdı.Topçularıma ateş emrini verdim.15 karış
genişliğindeki içine bir insanın rahatça girebileceği,yeni dökülmüş Şahi
topları,bu gafilin ordusunu mahvetti.Ordusunda müthiş bir panik havası başladı.İsmail
ordusuna “savaşın“ demesine rağmen ordusu onu dinlemeyip kaçtı ve benim
askerlerim de var gücüyle onu kovalamaya başladı.Bu arada bu adam kendi canının
derdine düşerek karısını ve kızını geride bıraktı.Ben de bunları ganimet alarak
himaye eyledim.Fıkıhta da zaten buna izin var.Sonra Şah İsmail’in birinci
zevcesi Taclı Hanım kaçmış,fakat Akkoyunlu sultanı Yakub’un kızı olan Taclı
Beğim’i Kazasker Tacizade Cafer Çelebi ile evlendirdim.Doğrudur Şah İsmail’in
karısını ve kızını ganimet olarak aldım.Fakat aşçı yamağı ile evlendirme
mevzusu külliyen yalandır.
Babanızla
yaptığınız savaşlar sonrasında babanızın sizin lehinize tahttan feragat ettiğinde,size
beddua ettiğinin aslı var mıdır?
Beddua ederken yanında değildim.Fakat
söylentilere göre babamın ettiği beddua şöyleymiş : “Kılıcın keskin,ömrün kısa
olsun.“Babam bu bedduayı ettiyse de kendine göre haklı sebebleri vardır.Çünkü
bir babanın oğlu tarafından böyle bir muameleye maruz bırakılması gerçekten hoş
bir şey değildir.Fakat benim bunu yapmam gerekiyordu.
Sizin
hakkınızda babanızı öldürdüğünüze dair rivayetler var. Tahta geçtikten sonra
sabık padişah babanızın akıbeti ne olmuştur?
Ben babama büyük bir saygı ve hürmet
beslerdim.Onu öldürdüğüm hakkındaki rivayetler hakikati
yansıtmamaktadır.Üstelik ben,hem İttihad-ı İslam davasına başımı koyacağım hem
de İslam’a aykırı olarak babamı öldüreceğim.Akl-ı selim olanların buna inanmaması
gerekir.Bahsi geçmişken nasıl vefat ettiğinden de dem vurayım.Öncelikle ben
tahta geçtikten sonra bilirsiniz ki kardeşlerimi idam ettirdim.Bundan pek
müteessir olan Cennetmekan babam Dimetoka’daki köşke giderken yolda vefat
etmiştir.Ecel Allah’tandır,gelince kimse elinden kurtulamaz.
Şah İsmail’in
Dulkadırlı Beyinin kızını alamayınca yaptığı katliam hakkında neler söylemek
istersiniz?
Zamanınızda diyorlarmışki,Yavuz Sultan Selim
Müslüman kanı dökmüştür.Çünkü Şah İsmail,Müslümanmış ve dahi Türkmüş.Bu yüzden
benim bunun üzerine yaptığım sefer cihad değilmiş.İlkkin şöyle bir hakikat var
ki Şah İsmail’e Müslüman demek güçtür.Yaptığı icraatlarla dinden çıkma
derecesine kadar varmıştır.Bu mel’un sırf Hz.Ali’yi övmek maksadıyla
Hz.Ebubekir ve Hz.Aişe’ye küfreden adamları sarayında besliyor.Bu adamın
Müslüman olmasının mümkünatı yoktur.Bunun esbab-ı mucibesi herkesin de
anlayacağı üzere Hz.Ebubekir’e sövülmesidir.Üstelik bu adam,Dulkadırlı Bey’inin
kızını alamayınca oradaki bir köyü yakarak katliam yapmıştır.Böyle bir adaın
Müslüman olduğunu söyleyen varsa onlara acıyorum.Bu adam haddi aşan
zalimlerdendir.Malumunuzdur ki yakmak sadece Allah’a mahsustur.Bu adamın şirke
girme tehlikesi bile vardır.
895’te
aldığınız “Emir-ül Müminin“ unvanının yaklaşık dört asır sonra İslam aleminden
silinip ümmetin başsız bırakılması hakkındaki fikriyatınız nedir?
Peygamber Efendimiz (s.a.v) ahirete intikal
ettikten sonra ümmetin bir başının olması ihtiyacı hasıl olmuştur.Bundan dolayı
rey ekserisiyle Hz.Ebubekir (r.a)halife seçilmiştir. Sonraki dönemlerde sırayla
Hz. Ömer,Hz. Osman ve Hz. Ali (r.a) makam-ı hilafete tevarüs
eylemişlerdir.Sonraki dönemlerde Emeviler,Abbasiler,Memluklular arasında el
değiştiren halifelik hangi devletteyse o
devlet İslam Alemi tarafından büyük bir itibara ulaşmıştır.1200’lü yıllara
yaklaştığımızda Şark’tan gelen Moğol tehlikesi ve Vatikan’ın Kudüs’ü almak için
yaptığı icraatlardan mütevellit Alem-i İslam büyük bir buhrana maruz
kalmıştır.Bu dönemde Allah’ın müminlere bahşettiği Devlet-i Al-i Osman
kurulmuştur.Ceddim yaptığı fetihlerle İslam alemi için bir ümit olmuştur. Bu
benim devrime yaklaşırken zirveye ulaşmıştır.Osmanlı’dan başka Haçlı keferesine
karşı koyacak bir güç yoktu.Zaten halifeliği iyi kullanamayan,ülkesinde adaleti
teşkil edemeyen Memluklardan halifeliği almam bir zaruretti.Şimdi benden dört
asır sonra bu teşkilatın kaldırılıp bir cinnet hali oluşturulması hakikaten
rezilce bir icraattır.Bunu yapanların niyetinin iyi olmadığı aşikardır.Fakat
ümitvar olunuz ki makam-ı hilafet teşkilat olarak bulunmasa da Alem-i İslam’ın
hamisi yine Türk milleti’dir.
Kürtlere
beddua ettiğinize dair ifadeler var.Bu mevzu hakkında ne söylemek istersiniz?
Şam’a çıktığım sefer sırasında ordunun su
ihtiyacını karşılamak için bir çeşme yaptırdım.Seferden dönerken üzerine Türkçe
bir şiir yazılmış fakat malumdur ki ben şiirlerimi Farsça yazarım.Bir de
Kürtlere beddua etmem işten bile değildir çünkü ben dinimin gerektirdiği üzere
ırkçı değilim.Nasıl ki Arap olanın Arap olmayana üstünlüğü yoksa Türk’ün de Kürt’e
bir üstünlüğü yoktur.
Günümüz yazarları sizi “Vahhabi“ gibi tanıtıyorlar,acaba gerçekten
böyle misiniz?
Sizden duyduğum kadarıyla son bir asırda
Vahhabilik diye bir şey çıkmış,aslında daha da önceye dayanmasına rağmen
Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin dağılmasına yakın faaliyetleri yoğunlaşmış.Buna
göre kendilerini İslamcı gösteren bir zümre ,küçük küçük birliklerle cihad
yapıyorlarmış.Burada bir kusur vardır.Çünkü cihadı İslam Devleti yapar.Bu
zümrelere pek itibar etmemek gerekir.Çünkü bu adamlar sırf şatafatlı diye
sahabe kabirlerini yağmalıyorlar.Böyle bir İslam anlayışı olamaz.Tarihe
bakıldığında benim böyle bir teşebbüste bulunmadığım aşikardır.İslam
bölünmüşlüğü kabul etmez.Müslüman kardeşinin küçük kusurlarını görmemelidir.Ama
en ufak bir hata etseniz kafanız esiliyor.Hayır,şeriatte idam vardır,doğrudur
ama bu idam şekli sapıtılmış bir haldir.Benim böyle biri olmamın mümkünatı
yoktur.
Şah İsmail’in
“Ben şeyh idim Şah oldum“ sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu sözlere kendi yazdığım bir beyitle cevap
vermiş bulunuyorum:
Padişah-ı Alem olmak bir kuru kavga imiş /
Bir veliye bende olmak hepsinden ala imiş.
Savaş
suçlusu olarak idam edilen Tuman Bay’a ne sebeble büyük bir cenaze töreni teşkil
ettiniz?
Her ne kadar kendisi bir gafil olsa da,bir
İslam devletinin hükümdarlığını yapmıştır.Bu bile ona büyük bir cenaze töreni
yapılması için yeterli bir sebeptir. Efendimiz Hz.Muhammed(s.a.v) Allah’ın
yarattığı her insana hürmet göstermiştir.Önünden geçen cenaze bir kafirin
cenazesi olsa dahi oturuyorsa ayağa kalkmıştır. Peygamber Efendimiz bile insan
cenazesine bu denli ehemmiyet verirken bizim haddimize midir ki cenaze
yapmamak? Keza bu ölen Müslümandır.Benim nazarımda daha kıymetlidir. Bu sebepteki
büyük bir cenazeyi ona hak gördüm.
(NOT : 7. Ve 11. Suallerde 892 ve 895
tarihleri Hicri Takvim esaslıdır.Bu iki tarih 1514 ve 1517 tarihlerini
belirtir.)
Küçük
Lugat
Mürevvic : Propaganda Tevarüs :
Mirası almak
Ulema : Alimler grubu Ric’at :
Geri çekilmek (savaşta)
An’ane : gelenek-görenek Esbab-ı mucibe
: gerekçe
Kıyas-ı Fukaha : Fıkıh alimleri İçtihad :
Çalışma
Fıkıh : İslam hukuku
Tecennün : Cinnet
Meczup : Deli
Takriben : Yaklaşık
HAZIRLAYANLAR
AHMET
AKAN ( TARİH ÖĞRETMENİ )
MAHMUT
SALİH KORKMAZ - 11/D
MURAT
ÖZTÜRK - 11/D
ABDULLAH
SAİD İLDENİZ - 11/D
BERNA
YILMAZ - 11/D
BANU
GÜDÜK - 11/C
ÖZCAN
GÜL - 11/D
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder