9 Temmuz 2015 Perşembe

Yavuz Sultan Selim ile Hayali Mülakat



Yavuz Sultan Selim ile Hayali Mülakat



(Bu mülakat,hayali bir mülakattır.)
Şevketlü Sultanımız,Sultan Mehmed Han oğlu,Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han.Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin dokuzuncu padişahı,yetmiş üçüncü İslam Halifesi,Allah’ın yeryüzündeki gölgesi haşmetlü Sultanımız, siz devletlünüzden biz kullarınızla kısa bir mülakat yapmanızı arz eylemiş bulunuyoruz.Bizi huzurunuza kabul buyurmanız,biz kullarınızı müteşekkir kılmıştır.Suallerimize ilk olarak şöyle başlamak istiyoruz:

Aldığınız eğitimin hüviyetiniz ve yaptığınız icraatlar üzerinde nasıl bir tesiri oldu?

O dönemde dedem Fatih Sultan Mehmet Han, Ali Kuşçu gibi ilim adamlarını Osmanlı ülkesine getirtmişti.Bundan mütevellit Şarkta ve Garpta ilmin en yoğunlaştığı yer Osmanlı ülkesi olmuştur.Bilirsiniz ki şehzadelerin eğitiminde en iyi lalalar tutulur, şehzadelerin en yüksek düzeyde eğitim alması sağlanırdı,fakat buna ilaveten dedem benimle özel ilgilendi.Mizacıma gelince,küçüklükten beri kardeşlerimle bir mücadele içinde olmam beni sert mizaçlı yaptı.Her ne kadar sinirli bir insan olsam da ilmin nasıl ki herkeste sakinleştirici bir tesiri oluyorsa bu bana da tesir etmiştir.Trabzon’da devlet işlerinin yanında ilimle de uğraştım. Bizzat Büyük alim Mevlana Abdülhalim Efendi’nin önünde diz çöktüm.

Bizim geleneğimizde ataya itaat vardır.Saygı ve sevgiye çok ehemmiyet verilir.Sizi babanıza isyana götüren sebeb neydi?

Küçüklükten beri aldığım terbiye elbetteki benim saygı ve sevgiye ehemmiyet veren, ataya itaatte kusur etmeyen bir insan olmamda etkili oldu.Fakat malumunuzdur ki babama Bayezid-i Veli derler bu babamın çok duygulu,merhametli,dindar,ehl-i tasavvuf ve vefakar olmasından kaynaklanıyordu.Bunu İran hükümdarı Şah İsmail,nasıl kötüye kullanacağını iyi biliyordu,bu yüzden bu gafil,Anadolu’da Şahkulu Tekkelerini açarak Şiilik mürevvicini yaymaya başladı.Babam ise buna kayıtsız kalıyordu.Bu ise beni çileden çıkarıyordu.Bu yüzden daha şehzadeliğim döneminde usullere aykırı olarak - babamdan izin almayarak- Trabzon sancağımdaki ordumla birlikte Safevilerle muharebe ettim.Bu ise benim babamla aramı açtı.Beni hedefim Şark’ın Fatih’i olmaktı.Fakat babamın Şehzade Ahmed’i desteklemesinden dolayı taht kavgasına giriştim.İşte belirttiğim gibi Şah İsmail’i ortadan kaldırmak için babama isyan etmek zorunda aldım.Bu benim babama hürmette kusur ettiğimi göstermez.Bunu ben Alem-i İslam’ın geleceği için yaptım.Her şeye rağmen babam Safevi tehlikesini görseydi ona isyan etmezdim.

Babanıza karşı Rumeli’nde yapıp yenildiğiniz savaştan sonra İstanbuldaki ulema ve din adamlarının Şehzade Ahmed’e meyletmelerine rağmen yeniçerilerin sizden tarafa olmasındaki sebeb nedir?

Dediğim gibi Trabzon sancağındayken ordumu toplayıp Şah İsmail’in üzerine yürümem uzun zamandır savaşmayan askerin bana meyletmesini sağladı.Çünkü uzun zamandır savaşmayan asker hem savaşmak hem de ganimet kazanmak için beni seçtiler, Binaeleyh asker önünde,kararlı istediğini bilen korkusuz bir kumandan ister,bu nedenle benim yanımda yer aldılar.



Doğuya yaptığınız seferlerin altında İttihad-ı İslam siyasetinin ve cihangirlik davasının etkisi var mıdır?

Ben atalarımın geleneğine uyarak ülkeler fethetmek için çalışmayı hedef belledim.Hem Batıya karşı dağınık olan İslam alemini bir araya toplamak hem de İslam aleminin  başı olmak için Doğuya üç büyük sefer yaptım.Bu seferlerin ilkinde de,Al-i Osman’ı batıya her yöneldiğinde sürekli rahatsız eden Şah İsmail gafilini etkisiz hale getirdim.Bu bir zaruretti.

Memlukler ile yaptığınız Ridaniye muharebesini kazandıktan sonra aldığınız halifelik unvanını kullanmamanızdaki sebeb tevazunuz muydu?

Eğer ki ben,bu unvanı kullansaydım Osmanlı efkar-ı umumiyesinde  “Yavuz,sırf halifeliği almak için Şarka gitti“ kanaati oluşabilirdi. Fakat benim amacım sadece halifelik unvanını almak değil, İslam birliğini gerçekleştirmekti.Birkaç tane resmi kitapta da “Osmanlı Hükümdarları bu makamı kullanarak dini siyasete alet ederlerdi.“sözleri dolaşıyor.Bu gibi sözler külliyen safsatadır.Sizden öğrendiğime göre torunlarım zor durumda oldukları zaman makam-ı hilafeti,Müslümanları devlete bağlı tutabilmek için dört asırda sadece iki kez kullanmıştır.Makam-ı Hilafetin ilgasının sebeblerinden birinin de bu olması şayan-ı hayret bir ahvaldir.Unvanı kullanmadığıma gelince,biz bir işi her daim ehline veririz.Bu konuda işin ehli olarak gördüğümüz şeyhülislam ve din adamlarıyla istişare ettik.Makama olan saygımızdan bu unvanı kullanmadık.



Küpe taktığınıza dair rivayetler bulunuyor,taktınız mı,taktıysanız neden taktınız?
Saltanatım müddetince bu yöndeki rivayetler benimde kulağıma fsıldandı.Mısıra gittiğim vakitlerde oranın an’anelerine göre köleler küpe takarlarmış.Bu gibi havadisleri yayanlar beni hicvetmek maksadıyla köle muamelesi etmeye çalıştılar.Bu gafillerin bana etmek istedileri bu hakaret,benim için gurur duyma sebebidir.Küpe takmamış olsam da ben zaten Ahkam-ı Şeriyye-i Muhammediyye’ye hizmet ve kıyas-ı fukaha’ya saygı,bana gurur verir.Bunu yapmaya çalışan gafiller,boşuna uğraşmışlardır.

Şah İsmail’i mağlup ettiğiniz Çaldıran Muharebesinde,Şah’ın eşini ve kızını ganimet olarak alıp aşçı yamağı ile evlendirdiğiniz doğru mu?

892 tarihinde Safevilerle yaptığım Çaldıran Muharebesinde Şah İmail’i bozguna uğrattım.Bu kendini bilmez meczup, o kadar çok kendine güvenmiş ki savaş meydanına karısını kızını alarak gelmiş.Ordunun asıl bölümünü Şah’ın üzerine yollamadım.Sonra bu adam fırsattan istifade tüm gücüyle ordusunu üstüme saldı.Fakat tuzağı bilmiyordu.Ordusunun,üstüme gelmesini bekledim.Önceden önüne asker dizip gizlediğim zincirli topları ateşe hazırlattım.Şah İsmail’in ordusu topların menziline girdiği zaman ordumdaki ric’ata son verdim.Topların önünden bunları gizleyen askerler çekildikten sonra bu gafil ne yapacağını şaşırdı.Topçularıma ateş emrini verdim.15 karış genişliğindeki içine bir insanın rahatça girebileceği,yeni dökülmüş Şahi topları,bu gafilin ordusunu mahvetti.Ordusunda müthiş bir panik havası başladı.İsmail ordusuna “savaşın“ demesine rağmen ordusu onu dinlemeyip kaçtı ve benim askerlerim de var gücüyle onu kovalamaya başladı.Bu arada bu adam kendi canının derdine düşerek karısını ve kızını geride bıraktı.Ben de bunları ganimet alarak himaye eyledim.Fıkıhta da zaten buna izin var.Sonra Şah İsmail’in birinci zevcesi Taclı Hanım kaçmış,fakat Akkoyunlu sultanı Yakub’un kızı olan Taclı Beğim’i Kazasker Tacizade Cafer Çelebi ile evlendirdim.Doğrudur Şah İsmail’in karısını ve kızını ganimet olarak aldım.Fakat aşçı yamağı ile evlendirme mevzusu külliyen yalandır.

Babanızla yaptığınız savaşlar sonrasında babanızın sizin lehinize tahttan feragat ettiğinde,size beddua ettiğinin aslı var mıdır?

Beddua ederken yanında değildim.Fakat söylentilere göre babamın ettiği beddua şöyleymiş : “Kılıcın keskin,ömrün kısa olsun.“Babam bu bedduayı ettiyse de kendine göre haklı sebebleri vardır.Çünkü bir babanın oğlu tarafından böyle bir muameleye maruz bırakılması gerçekten hoş bir şey değildir.Fakat benim bunu yapmam gerekiyordu.

Sizin hakkınızda babanızı öldürdüğünüze dair rivayetler var. Tahta geçtikten sonra sabık padişah babanızın akıbeti ne olmuştur?

Ben babama büyük bir saygı ve hürmet beslerdim.Onu öldürdüğüm hakkındaki rivayetler hakikati yansıtmamaktadır.Üstelik ben,hem İttihad-ı İslam davasına başımı koyacağım hem de İslam’a aykırı olarak babamı öldüreceğim.Akl-ı selim olanların buna inanmaması gerekir.Bahsi geçmişken nasıl vefat ettiğinden de dem vurayım.Öncelikle ben tahta geçtikten sonra bilirsiniz ki kardeşlerimi idam ettirdim.Bundan pek müteessir olan Cennetmekan babam Dimetoka’daki köşke giderken yolda vefat etmiştir.Ecel Allah’tandır,gelince kimse elinden kurtulamaz.

Şah İsmail’in Dulkadırlı Beyinin kızını alamayınca yaptığı katliam hakkında neler söylemek istersiniz?

Zamanınızda diyorlarmışki,Yavuz Sultan Selim Müslüman kanı dökmüştür.Çünkü Şah İsmail,Müslümanmış ve dahi Türkmüş.Bu yüzden benim bunun üzerine yaptığım sefer cihad değilmiş.İlkkin şöyle bir hakikat var ki Şah İsmail’e Müslüman demek güçtür.Yaptığı icraatlarla dinden çıkma derecesine kadar varmıştır.Bu mel’un sırf Hz.Ali’yi övmek maksadıyla Hz.Ebubekir ve Hz.Aişe’ye küfreden adamları sarayında besliyor.Bu adamın Müslüman olmasının mümkünatı yoktur.Bunun esbab-ı mucibesi herkesin de anlayacağı üzere Hz.Ebubekir’e sövülmesidir.Üstelik bu adam,Dulkadırlı Bey’inin kızını alamayınca oradaki bir köyü yakarak katliam yapmıştır.Böyle bir adaın Müslüman olduğunu söyleyen varsa onlara acıyorum.Bu adam haddi aşan zalimlerdendir.Malumunuzdur ki yakmak sadece Allah’a mahsustur.Bu adamın şirke girme tehlikesi bile vardır.

895’te aldığınız “Emir-ül Müminin“ unvanının yaklaşık dört asır sonra İslam aleminden silinip ümmetin başsız bırakılması hakkındaki fikriyatınız nedir?

Peygamber Efendimiz (s.a.v) ahirete intikal ettikten sonra ümmetin bir başının olması ihtiyacı hasıl olmuştur.Bundan dolayı rey ekserisiyle Hz.Ebubekir (r.a)halife seçilmiştir. Sonraki dönemlerde sırayla Hz. Ömer,Hz. Osman ve Hz. Ali (r.a) makam-ı hilafete tevarüs eylemişlerdir.Sonraki dönemlerde Emeviler,Abbasiler,Memluklular arasında el değiştiren halifelik hangi devletteyse  o devlet İslam Alemi tarafından büyük bir itibara ulaşmıştır.1200’lü yıllara yaklaştığımızda Şark’tan gelen Moğol tehlikesi ve Vatikan’ın Kudüs’ü almak için yaptığı icraatlardan mütevellit Alem-i İslam büyük bir buhrana maruz kalmıştır.Bu dönemde Allah’ın müminlere bahşettiği Devlet-i Al-i Osman kurulmuştur.Ceddim yaptığı fetihlerle İslam alemi için bir ümit olmuştur. Bu benim devrime yaklaşırken zirveye ulaşmıştır.Osmanlı’dan başka Haçlı keferesine karşı koyacak bir güç yoktu.Zaten halifeliği iyi kullanamayan,ülkesinde adaleti teşkil edemeyen Memluklardan halifeliği almam bir zaruretti.Şimdi benden dört asır sonra bu teşkilatın kaldırılıp bir cinnet hali oluşturulması hakikaten rezilce bir icraattır.Bunu yapanların niyetinin iyi olmadığı aşikardır.Fakat ümitvar olunuz ki makam-ı hilafet teşkilat olarak bulunmasa da Alem-i İslam’ın hamisi yine Türk milleti’dir.

Kürtlere beddua ettiğinize dair ifadeler var.Bu mevzu hakkında ne söylemek istersiniz?

Şam’a çıktığım sefer sırasında ordunun su ihtiyacını karşılamak için bir çeşme yaptırdım.Seferden dönerken üzerine Türkçe bir şiir yazılmış fakat malumdur ki ben şiirlerimi Farsça yazarım.Bir de Kürtlere beddua etmem işten bile değildir çünkü ben dinimin gerektirdiği üzere ırkçı değilim.Nasıl ki Arap olanın Arap olmayana üstünlüğü yoksa Türk’ün de Kürt’e bir üstünlüğü yoktur.

Günümüz yazarları sizi “Vahhabi“ gibi tanıtıyorlar,acaba gerçekten böyle misiniz?

Sizden duyduğum kadarıyla son bir asırda Vahhabilik diye bir şey çıkmış,aslında daha da önceye dayanmasına rağmen Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye’nin dağılmasına yakın faaliyetleri yoğunlaşmış.Buna göre kendilerini İslamcı gösteren bir zümre ,küçük küçük birliklerle cihad yapıyorlarmış.Burada bir kusur vardır.Çünkü cihadı İslam Devleti yapar.Bu zümrelere pek itibar etmemek gerekir.Çünkü bu adamlar sırf şatafatlı diye sahabe kabirlerini yağmalıyorlar.Böyle bir İslam anlayışı olamaz.Tarihe bakıldığında benim böyle bir teşebbüste bulunmadığım aşikardır.İslam bölünmüşlüğü kabul etmez.Müslüman kardeşinin küçük kusurlarını görmemelidir.Ama en ufak bir hata etseniz kafanız esiliyor.Hayır,şeriatte idam vardır,doğrudur ama bu idam şekli sapıtılmış bir haldir.Benim böyle biri olmamın mümkünatı yoktur.

Şah İsmail’in “Ben şeyh idim Şah oldum“ sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu sözlere kendi yazdığım bir beyitle cevap vermiş bulunuyorum:
Padişah-ı Alem olmak bir kuru kavga imiş / Bir veliye bende olmak hepsinden ala imiş.

Savaş suçlusu olarak idam edilen Tuman Bay’a ne sebeble büyük bir cenaze töreni teşkil ettiniz?

Her ne kadar kendisi bir gafil olsa da,bir İslam devletinin hükümdarlığını yapmıştır.Bu bile ona büyük bir cenaze töreni yapılması için yeterli bir sebeptir. Efendimiz Hz.Muhammed(s.a.v) Allah’ın yarattığı her insana hürmet göstermiştir.Önünden geçen cenaze bir kafirin cenazesi olsa dahi oturuyorsa ayağa kalkmıştır. Peygamber Efendimiz bile insan cenazesine bu denli ehemmiyet verirken bizim haddimize midir ki cenaze yapmamak? Keza bu ölen Müslümandır.Benim nazarımda daha kıymetlidir. Bu sebepteki büyük bir cenazeyi ona hak gördüm.

(NOT : 7. Ve 11. Suallerde 892 ve 895 tarihleri Hicri Takvim esaslıdır.Bu iki tarih 1514 ve 1517 tarihlerini belirtir.)




Küçük Lugat                                                     
Mürevvic : Propaganda                                     Tevarüs : Mirası almak
Ulema : Alimler grubu                                       Ric’at : Geri çekilmek (savaşta)
An’ane : gelenek-görenek                                 Esbab-ı mucibe : gerekçe
Kıyas-ı Fukaha : Fıkıh alimleri                           İçtihad : Çalışma                   
Fıkıh : İslam hukuku                                           Tecennün : Cinnet
Meczup : Deli                                                      Takriben : Yaklaşık

                                
HAZIRLAYANLAR
AHMET AKAN ( TARİH ÖĞRETMENİ )
MAHMUT SALİH KORKMAZ - 11/D
MURAT ÖZTÜRK - 11/D
ABDULLAH SAİD İLDENİZ -  11/D                               
BERNA YILMAZ -  11/D
BANU GÜDÜK -  11/C

ÖZCAN GÜL -  11/D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder